Yazı uzun diye sakın kapatmayın, okuyun , inanınki yazılanları bilenler gerçekten güzeldi, bilmeyenler ise vay be neler oluyormuş diyeklerini biliyorum.
Hadi bakalım...
1980'li yıllardan bugüne izlenen hükümet politikalarını belirleyen AB ve ABD'nin istekleri tarım ve hayvancılığımızı bugünkü noktaya getirmiştir.
Tarihsel sürece baktığımızda Türkiye'nin tabiat şartları,demografik yapısı ve coğrafi koşulları küçük ve büyükbaş hayvancılık için son derece müsait olduğu halde, 1927 ile 2010 arası 80 yıllık dönemde artan nüfusa rağmen hayvan popülasyonu, sürü kompozisyonu ve hayvansal üretimi yakın plana aldığımızda özellikle 1980 sonrasında hayvan popülasyonunda çok ciddi azalma olduğu açıkça görülür. Örneğin 1927 yılında Türkiye'nin toplam nüfusu 13.648.270 kişi toplam sığır varlığımız ise 6.9 milyon; 1980'de nüfusumuz 44.736.957 iken sığır varlığımız 15.894.000 adet, bu rakam 1997 yılında ise yaklaşık 11 milyona gerilemiş nüfusumuz da 62.865.574'e çıkmıştır. 2007-2010 yılları arasına gelindiğinde ise nüfusumuz 70.586.256'e çıkarken sığır varlığımız daha da gerileyerek 10 milyon 500 bine düşmüştür. AK Parti'nin önceki Tarım ve Köy İşleri bakanı Prof. Dr. Sami Güçlü'nün hükümetin et ithalatı ile ilgili 28.04.2010 tarihli Cumhuriyet'e yaptığı açıklamada "İthalatı çok kullanılır enstrüman haline getirmenin bu kadar emek verdiğimiz hayvancılığa faydalı olacağını düşünmüyorum. Hayvancılık geliştirme stratejisi ile 2003'ten bu yana tarımsal desteklerde hayvancılığa ilişkin paylar çok arttırıldı. Hayvan ıslahında çok yol alındı. Ama fiyat mekanizması ayrı bir konu, o kendi kuralları içinde yürüyor." diyerek sayın bakan bir tespitte bulunuyor. Et ve Balık Kurumu'nun, SEK 'in, Yem Sanayii'nin özelleştirilerek kapatılması, piyasanın düzenleyici otoriteden yoksun bırakılmasıyla hayvancılığımız serbest piyasanın insafına terk edilmiştir. Küçük ve büyükbaş hayvancılık için son derece uygun olan Doğu ve Güneydoğu'daki meraların terör olaylarından ve köy boşaltmalarından dolayı yasaklanması, hayvancılığın cazip olmayan meşakkatli bir iş olması, köyden kente göçler, girdi fiyatlarının yüksek olması, 1980'li yıllardan bugüne izlenen yanlış tarım politikaları, 1980'li yılların ikinci yarısında yapılan kesik et ithalatı, devletin yeterli teşvik ve desteği vermemesi hayvancılığımızı bu duruma düşürmüştür. Bundan sonra yapılacak tek bir hata bile hayvancılığımızı bitirme noktasına getirecektir. Bugüne kadar yapılan hata ve uygulamalar yetmezmiş gibi bir de 2007-2008 yıllarında yaşanan kuraklığın arpa ve yem fiyatlarını anormal arttırması, süt üreticilerinin girdi maliyetlerini bile karşılayamamasına neden oldu.
Üstüne üstlük yine aynı dönemde kontrolsüz süt tozu ithalatı ve süt üreticisinin süt sanayicisinin insafına terk edilmesinin de etkisiyle süt piyasası alt üst oldu. Sonuçta, yem fiyatlarını bile karşılayamayan üreticiler 35 kuruşa düşen süt fiyatları karşısında, dişi hayvanlarını yok pahasına kestirmek zorunda kaldı. Tıpkı "Süt para etmezse, dana olmaz, dana olmazsa et olmaz." özdeyişimizin bize gösterdiği gibi hayvanların mezbahalara gönderilmesi sonucu et fiyatları da taban yaptı. Hayvan varlığının eridiği bu süreç, halka sözde ucuz et yedirilerek devam etti. Ancak hayvan varlığının azalmasından sonraki süreç, bugün gelinen noktadır. Küçük üreticilerin ellerinden çıkan hayvancılık, Türkiye'deki 2 milyon 200 bin materyalin yüzde 10'unu ellerinde tutan entegre tesislerin, büyük holdinglerin eline geçmiş, sektör tekelleşme eğilimine girmiştir.
Hayvan varlığındaki azalma arzın talebi karşılayamamasına, dolayısıyla fiyatların tırmanmasına neden oldu. Fiyatların tavan yaptığı bu zor dönemde Et ve Balık Kurumu'nun alım fiyatını piyasa koşulları içerisinde taahhüt zorunluluğundan, 12 liradan 14 liraya çıkarması daha sonra 1 ay içinde 16 liraya çıkarması da fiyatları son 3 ayda yaklaşık yüzde 40 arttırdı. Dengesi bozulan piyasada fiyatların daha da artacağı ile ilgili bir takım spekülasyonlar, spekülatörlerin etkisi gibi psikolojik etkenlerin fiyatların daha da yükselmesine gerekçe gösterilmesi yalnızca buzdağının su yüzeyinde görünen kısmıdır. Fiyatların yükselmesi zaten pusuda bekleyen ithalata gerekçe oluşturdu. Fakat ithalatla birlikte halk arasında deli dana hastalığı olarak bilinen BSE hastalığının toplum sağlığına ciddi zararlar vermesi de kaçınılmaz başka bir gerçektir. Bu hastalık etkeninin tespit edilmesiyse, kuş gribi, domuz gribinde olduğu gibi ülkemizi ekonomik açıdan da zora sokacaktır. Bunun yanı sıra her ne kadar ithalatı E.B.K gerçekleştirse de tüketicinin ne derece kaliteli, sağlıklı, lezzetli etlerle karşılaşacağı belirsizliğini korumaktadır. Çünkü AB'de BSE hala sönmemiştir. İnsan hastalıklarının neredeyse %60'ı hayvanlardan gelmektedir.
1980'lerde yapılan kesik et ithalatının olumsuz, onarılamaz yaraları 25-30 yıl geçmesine rağmen hala sarılamazken et ithalatını Et ve Balık Kurumu yapsa bile kesinlikle kesik et ithalatı düşünülmesi kabul edilemez. Mevcut duruma daha temkinli yaklaşarak, tahammül gösterilerek sektöre fırsat verilmelidir. İlla ithalat yapılacaksa da canlı, damızlık düve ithalatı yapılmalıdır. Çünkü ithal edilen düvelerin buzağıları dişiyse damızlık veya süt materyalı olarak, erkek ise 8-10 ay beslenerek besicilikte besi materyalı olarak değerlendirilebilir. Yapılması gereken büyük entegre çiftliklerle, küçük çiftçi ve besiciliğin daha da desteklenerek cazip hale getirilerek sürdürülebilirliği sağlanması ve Suni tohumlamaya ağırlık verilerek genetik performansla verim artışının yükseltilmesidir. Çünkü Türkiye karkas et verimliliğinde dünyada 52.sıradadır, yem Sanayi'nin eski işlevine kavuşturulması da sağlanmalıdır. Amacımız uzun vadeli planlarla kesik et, canlı hayvan ithal eden değil ihraç eden ülke konumuna gelmektir. Sonuçta sorunların yıllardır ötelenmesinin, göz ardı edilmesinin bedeli sofralarda ödenmemeli, "şuu vukundan beter" olmamalıdır.
Kısaca Özetlemek Gerekirse; Avrupa birliği diye tuttururken, hükümetin yanlış ve oy politikalarına malzeme olan ve bir kenarda unutulan köylümüze haksızlık yapmak yerine, sıradan bir vatandaş olarak biz bu istatistikleri bulabiliyorsak hükümette daha iyisini yapıp işin bu noktaya gelmesini engellemeliydi çünkü bu hükümeti bu vatandaş seçti , ve bunları yapmak, bilmek zorunda, 35 milyon çiftçi unutulmayacak kadar büyük bir kitle.
İthal edilen canlı kasaplık sığırlar bu hafta içinde Türkiye'de olacak. Etin piyasaya girmesiyle fiyatlarda bir miktar daha düşüş bekleniyor. Et Balık Genel Müdürü, besicilerinde de mağdur olmayacağını söyledi.
Et fiyatları ithalat kararının ardından yüzde 19-20 oranında düştü. Tüketim yüzde 25 arttı.
İthal edilen canlı kasaplık sığırlar bu hafta içinde Türkiye'de olacak. Etin piyasaya girmesiyle fiyatlarda bir miktar daha düşüş bekleniyor.
TRT 1'de yayınlanan Sabah Haberleri programına konuk olan Et Balık Genel Müdürü Bekir Ulubaş, Macaristan'da et ithalatı ihalesini alan firmanın tüm işlemlerini tamamladığını söyledi.
Et balık Genel Müdürü, Bekir Ulubaş "Hayvanlar tespit edildi. Macaristan tırlarla buhafta içinde sakarya sınırları içerisinde olacak. Kombinalarda keseceğiz halkımıza en kaliteli şekilde ulaştıracağız" şeklinde konuştu.
14 Haziran'daki ihalenin genç besilik sığırlar için olduğunu söyleyen Ulubaş, hayvanların gemilerle Samsun, Mersin ve Derince'ye geleceğini söyledi.
Tüketicilerin yüzünü güldürdüklerini söyleyen Ulubaş, besicileri de mağdur etmeyeceklerini vurguladı.
Ulubaş, "Bugünden itibaren sıraya girmiş olan herkesi sözleşmesi olanları sıraya koyduk. Sıraya koyduğumuz tüm hayvanları keseceğiz. Besiciler için sürekli pazar olmaya devam edeceğiz" diye belirtti.
oglum yaşar budüşünce ve yorumlarına tamamen katılıyorum çokdogru ve büyük baş hayvanyetiştirmeye yönelik ihtiyaçlarını köylünün ahır gibi yem ve hayvan destegiile tarım bakanlıgının teşviki ve destegi gererkir.Sitenin devamı için ne gerekirse bir nene hatun misali ordayım sakın ablanın dedigi gibi düşünme bilmem anlatabildimmi.
CANLI HAYVAN İTHALATINA EVET !.. ANCAK ET İTHALATINA KESİNLİKLE HAYIR DİYORUZ!..
ET fiyatlarının bir yılda iki katına çıkmasının ardından hükümetin ithalatı serbest bırakmaya yönelik kararı kafaları karıştırdı. Artan et fiyatlarına müdahale için ilk adımı atan hükümet Et ve Balık Kurumu'na canlı hayvan ve et ithalatı yetkisi verdi.
Canlı hayvan ithalatının yanında et ithalatına da izin verilmesi kafaların karışmasına sebep oluyor. Bu konuda et ithalatının yapılacağı ülkelerde kesimlerin İslami usullere uygun yapılmaması ve ismi geçen ülkelerin tamamında kesimlerin iğne veya tabanca ile bayıltarak, ya da kan akıtılmaksızın yapılıyor olması Helal olmama rizkinden dolayı %99 u Müslüman olan halkımızı korku ve endişeye sevk edecektir. Hassas toplum kesimlerimiz için etin İslami usullere uygun kesilmesinin önemi bilinmektedir, bu kez de et tanzim satışlarında "Helal et" kaygısının yaşanabileceği gözardı edilmemelidir.
28.08.2008 tarihinde www.gidaraporu.com sitemizde yayınladığımız bir yazımızda global dünyanın Yeni Zelanda, Avustralya ile birlikte en büyük et ihracatçısı olan Brezilya ile ilgili Helal et konusunda çok çarpıcı bilgiler verilmişti. İngiltere Halal monitoring Committee(HMC) nin Brezilya'ya gönderdiği uzman bir heyetinin tesbiti bir Müslüman için tüyler ürpeticidir. Kısaca bu yazıdan bir alıntı aktaralım:
'Bu araştırmada Brezilyanın en büyük 18 kesim evinde inceleme girişiminde bulunuldu. Ancak 11 kesim evine giriş ve bu kesim evlerinde araştırma imkânı bulabildik. Ne yazık ki sonuçlar şok edici olmuştur:
.Kesim yerlerinin çoğunda Müslüman kesim görevlisi bulunmuyor .Allah'ın ismi anılmıyor .Kesim yerlerinin çoğunda bayıltma yaygındır (ve kesim anında birçok hayvanın ölmüş olma riski söz konusudur) .Helal olmanın temel şartları hakkında bilgisizlik vardır
Birçok nefsine uymuş uygulayıcılar tarafından Helal kisvesi altında sertifikalandırılmış, güya "Helal" olan bu etler şehirlerimize mübarek etler olarak giriş yapmaktadır. Durumun vahameti ortaya çıkınca hem bizi, hem de Ortadoğu'daki samimi organizasyonları harekete geçirdi. Bu ürünlerin büyük kısmı başta Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Dubai, Umman, Katar gibi Orta Doğu ülkeleri ile Afrika ve Avrupa'ya ihraç edilmektedir.'
İlk olarak 1980′li yıllarda ANAP iktidarı döneminde Turgut Özal'ın Başbakanlığında et ithalatı serbest bırakılmış, bu uygulama o dönemde hem Türkiye'de besiciliğe büyük darbe vurmuş, hem İslami kesim şartlarına uyulmadığı cihetle Müslüman halk tedirgin olmuş, hem de ithal edilen etlerin önemli bölümünün kesimden sonra "dondurulmuş" etler olduğu ortaya çıkmıştı.
O dönemde et ithalatında denetimin tam olarak yapılamaması nedeniyle "kaçak et" ithalatında da patlama yaşanmış, hatta bazı ithalatçıların sığır ya da koyun eti diye "domuz eti" ithal ederek büyük market ve şarküteri zincirlerinde satışa sundukları belirlenmişti.
Bugün de özellikle Et Balık Kurumu'nun ithalatla yetkilendirilip, görevlendirilmesinin ardından, ithal edilecek etlerin haram-helal niteliği tartışılmaya başlanacaktır. Dolayısıyla da et ithalatı yerine Türkiye'de kesilmek üzere canlı hayvan ithalatına gidilmesi düşüncesinin ağırlık kazanması sözkonusudur.
Sektör temsilcileri ise EBK'nın çoğu kombinasının geçmiş yıllarda özelleştirilmesi, EBK'nın adeta bir "tabela kuruluş" haline gelmesi nedeniyle kurumun teşkilatının böylesi büyük çaplı bir ithalat ve dağıtım organizasyonunda yetersiz kalacağı, daha büyük sorun ve sıkıntılarla karşılaşılacağı öne sürülmektedir. Bu durum yarın özel sektörün devreye sokulmasına sebebiyet vermesi halinde ise işin daha da riskli olacağı uzak bir ihtimal görülmemelidir.
Şimdi ne olacak?
Konunun uzmanlarına göre, et fiyatlarındaki artış sadece hayvan sayısındaki azalmayla ilgili değil. Bu uzmanlar, son iki yılda, sekiz büyük firmanın altı aylık 500 bin erkek dana topladığını ve bu hayvanları kestirmeyerek fiyatları yukarı çektiklerini, belirtiyorlar.
Peki, et ithalatı sorunları çözer mi? Et ithalatı, sorunları çözeceğine arttıracaktır. Çünkü, üretici, ithal etin oluşturacağı fiyat gerilemesi nedeniyle hemen hayvanlarını kesime göndereceğinden et fiyatları hızla düşebilir. Ama besi hayvan sayısı yeterli olmadığından, et fiyatları, bir müddet sonra hızla yükselerek şimdiki fiyatların iki katına da çıkabilir.
En önemlisi, yaptığımız incelemelerde, Türkiye'de dahi helal kesim şartlarında pekçok zorluklar yaşanırken, nüfusumuzun %99 unu teşkil eden Müslümanlara yeni bir kabus yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur.
"Hem katma değer getirisi, hem de İslami usüllere daha uygun olması isteğiyle kesimlerin Türkiye'de yapılmasını istiyoruz" Canlı Hayvan ithaline evet. Et ithaline hayır diyoruz!..