Irak'ta savaş sonrasında çıkartılan 81 numaralı kararname gibi çiftçiler tohumluk alamayacak. Bu kanunla, bugüne kadar TAGEM (Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü)'e bağlı enstitüler aracılığıyla yürütülen tarımsal ar-ge sonucunda, TİGEM'e ait çiftliklerde tohumların üretilip üreticilere dağıtıldığı tarımsal sistem tamamen yok ediliyor. Özetle ülkemizin tarım sektöründeki tohum üretimi ve satışını özelleştiriyorlar. Kendi yerel tohumunu ve çeşitliliğini giderek kaybeden çiftçilerimiz 1 kg domates tohumunu 18-20 bin dolar fiyatla almak zorunda bırakılıyor. Tohum da dahil her türlü girdinin giderek uluslararası şirketlerin eline geçtiği bir sistemde üretici sözleşmeli üreticilikle ürettiği ürününü maliyetine ve maliyetinin altına satmak zorunda kalıyor. Tüketici ise üreticinin ürününü, sattığının 6 kat üstünde aynı ürünü tüketmek zorunda bırakılıyor.
Tohumculuk Kanunu Tasarısı'nın içerdiği en tehlikeli hüküm ise, çeşit'in; ".. geleneksel ve/veya biyoteknolojik yöntemlerle geliştirilmiş olan genetik yapı" olarak tanımlanması ve tescile tabi kılınmasıdır. Yasanın bu maddesiyle, çok uluslu şirketler, bu topraklarda yüzyıllardır, doğanın ve insan emeğinin oluşturduğu tohumları, neye yarayacağını bilmediğimiz biyoteknolojik yöntemle kazandırdıklarını iddia ettikleri sözde "yeni" özellik ile patentlemeye çalışıyorlar.
Ayrıca biliyoruz ki Türkiye'ye her yıl, 2 milyon tona yakın genetiği
değiştirilmiş (GDO'lu) mısır, soya, pamuk ve kolza hiçbir denetime tabi olmadan
girmekte; yem rasyonlarına katılmakta, işlenmekte ve 800 çeşidin üzerinde ürün
olarak tüketici sofrasına ulaşmaktadır.
Türkiye'de üretimi ve dağıtımı yasak olan GDO'lu tohumlar, bu Yasa Tasarısı ile
yasalaştırılmakta ve ülkenin GDO ile işgaline ortam hazırlanmaktadır. Artık
yabancı şirketler, gen kaynağı olan ülkemizde, herhangi bir tohumumuzu,
biyoteknolojik yöntemlerle kazandırdıkları bir özelliği gerekçe göstererek
patentleyebileceklerdir.
Tüm Avrupa'daki bitki çeşidine yakın bir sayıda olmak üzere, 3 bini endemik
toplam 13 bin bitki çeşidine sahip olan Anadolu coğrafyası, gen bankası
niteliğindedir. GDO işgali, biyolojik çeşitliliğimiz üzerinde büyük bir tehdit
oluşturacak, çiftçinin tohum ayırma hakkı da elinden alınmış olacaktır.
AB uyum paketi içersinde görüşülen bu yasanın çıkması halinde kamu tohumculuğu
her alanından çekilecek ve yerini şirketler alacaktır. Yasa taslağının 15.
maddesinde bahsedilen yetki devriyle birlikte kamu üretim, sertifikalandırma,
ticaret ve denetimi, uluslar arası dev tarım şirketlerine bırakılacaktır.
Böylelikle de ülkemizin "gıda güvenliği" ve "gıda güvencesi" bir avuç uluslar
arası gıda tekelinin insafına bırakılmış olacaktır.
Sonuç olarak bu yasa ile Tarım Kanunu'nun 4. Maddesinde tarım politikaları
kapsamı içerisinde yer alan, " gıda güvencesi ve güvenliğinin güçlendirilmesi"
ilkesini, 5. Maddesi'nde yer alan tarım politikalarının " Sürdürülebilirlik,
insan sağlığı ve çevreye duyarlılık" ilkesini, 6.Maddesinde tarım
politikalarının önceliği olarak belirtilen "....güvenilir gıda arzının
sağlanması" ilkesini ve 10. Madde olan "Bakanlık, biyolojik çeşitliliğin,
genetik kaynakların ve ekosistemlerin korunması ve geliştirilmesine ilişkin
araştırmalar yapar veya yaptırır. Biyoteknolojik yollarla ve/veya çeşitli ıslah
metotları kullanılarak elde edilen ürünlerin fikrî mülkiyet hakları kapsamında
korunması, kaydı, tescili, üretimi, tüketimi, gıda olarak kullanımı, ihracatı ve
ithalatı hakkında ilgili kurum ve kuruluşların görüşü alınmak suretiyle gerekli
düzenlemeleri yapar." ilkesinin çiğnenmektedir.
Bu durum ayrıca transgenik tohumların üretim amaçlı ithalatını yasaklayan ve
halen yürürlükte olan 2006/1 sayılı Ithalat Genelgesinin 5.Maddesiyle de
çelişmektedir.
GDO'LU TARIM ÜRETİCİYİ VE TÜKETİCİYİ ÖLDÜRÜR .
Genetiği Değiştirilmiş tohumların ulusal bir biyogüvenlik yasası ile
yasaklanmadan, böyle bir yasanın hazırlığına girişilmesi uluslararsı sözleşme
düzenine ve Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmelere aykırıdır. Bu yasayla gdolu
tohumların ülkeye girişinin serbest bırakılması ve ticarileşmesi hukuksal
güvenceye kavuşmaktadır. Oysa bilinmektedirki gdolu tohumlar, çevre ve halk
sağlığı açısından olası riskler taşımaktadır. Bu tohumların biyogüvenlik,
biyoçeşitlilik ve halk sağlığı açısından genel olarak güvenilir olduğuna dair
uluslararası düzeyde ve AB içerisinde bir fikir birliği bulunmamaktadır. Buna
rağmen bu yasanın meclise getirilmesi ülkenin gıda geleceğinin satılması
anlamına gelmektedir.
Ayrıca tohumların patent altına alınmasına, çokuluslu tohum tekellerinin tohum
piyasasını ele geçirmesine hak tanıyarak çiftçi haklarının ihlal edilmesine yol
açmaktadır. Çiftçiler binlerce yıldan gelen bilgi birikimiyle ıslah ettikleri
tohumlukları üzerindeki haklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Bu durumda ulusal olarak GD tohumlarla ilgili kararların ağırlıklı olarak tohum
endüstrisi lobilerinin görüşleri göz önüne alınarak değil, çiftçi örgütleri ve
kooperatifleri, ekoloji örgütleri, Ziraat Mühendisleri Odası ve bu konuda görüşü
olan nitelikli bilim insanları vb. tüm tarafların da içinde yer aldığı bir
çalıştay tarafından belirlenecek kararlar çerçevesinde alınması gerektiğini
düşünüyoruz.
GD tohumların güvenilirliğinin uluslararası düzeyde yetkin bir bilim kurulu
tarafından temin edilmeden serbest dolaşımını ve ticarileşmesini çevre ve halk
sağlığı açısından riskli buluyor.
Tohum Patentlenemez.
Ülkenin yüzyıllarca sürede oluşturduğu tohum zenginliğini bir avuç çok uluslu
şirketin kar etmesine için verilemez. Bilinmelidir ki bu çok uluslu şirketler
tohumlarımızı ve toprağımızı hem bozmaya hem de bizden almaya geliyorlar.
Ekoloji Kolektifi olarak gıda güvenliğimizi, sağlığımızı ve yaşamımızı,
toprağımızı, tarımımızı yok edecek olan bu yasa karşısında halkımızı ve ilgili
kurumları gerekli önlemleri alması konusunda bir kez daha uyarıyoruz.
Tohumlarımızın soframıza birer kanser olarak gelmesini istemiyoruz.