Mevlana derki, Sık sık verilen aynı öğütten sıkılma.! Çünkü bir çiviyi çakabilmek için defalarca vurmak gerekir.!
Değerli arkadaşlar;
Yazıma Osmanlı döneminde yaşanmış bir hikaye ile başlamak istiyor sizleri ve okumuş aydın-muallim kardeşlerşmi bu hikayede geçen bazı kelimelerden tenzih ediyorum .
Padişah vezire sormuş; - vezir ! demiş. Eğitim mi önemli cibilliyetmi ? (cibilliyet huy ve ahlak bakımından yaradılıştan gelen kişilik,soy, sop, demektir.) Vzir düşünmeden cevap vermiş, Cibilliyet padişahım ! Padişah memleketin dört bir yanında tellallara çağrı yaptırmış, "Duyduk duymadık demeyin ! en iyi hayvan eğiticisine yüz kese altın !" En iyi hayvan eğiticisi padişahın karşısına çıkartılmış; Padişah hayvan eğiticisine sormuş; Bir kediye tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretebilirsin ? Altı ayda öğretirim padişahım. demiş eğitici... Altı ay süre geçtikten sonra eğitici huzura alınmış.
Padişah sormuş. Eğittin mi ? Evet padişahım eğittim, öğrettim demiş eğitmen... Saray erkanı toplanmış; kedi elinde tepsiyle servis yapmaya başlamış. tam vezirin önüne gelmiş padişah yine sormuş vezire, Vezir ! demiş, eğitim mi önemli cibilliyet mi ? demiş ve; Vezir henüz padişahın sorusuna cevap vermeden önce cebinde sakladığı fareyi yere bırakmış padişah... kedi elindeki tepsiyi fırlattığı gibi farenin peşinde koşmaya başlamış... tabii ki altı aylık eğitim de boşa gitmiş...
Vezir cevap vermiş; Cibilliyet padişahım !
Önüne bir fare çıktığında, eline bir fırsat geçtiğinde çıkarları için VATANINI, kişiliğini, öz değerlerini, ve hatta kutsal olan her şeyi satmaktan, milletini harcamaktan, tereddüt etmeyecek yüksek eğitimli büyük kedilerden YÜCE ALLAH bu memleketi, bu milleti muhafaza etsin......
Değerli arkadaşlar; Son dönemlerde sık sık kurtuluş savaşı ve milli mücadele yıllarını sorguluyor ve Atatürk'e ve özellikle İnönü yü yalan yanlış beyanlarla "din düşmanı" ilanı etmekten çekinmiyor, dönüp dolaşıp 1936 ile 1945 yılları arasında "kapatılan, satılan, ahır ya da depo olarak kullanılan" camilere getiriyor ve gerçekleri gizliyoruz.
ülkemizin içeride ve dışarıda uğraşması gerelen birçok sorun varken, geçmişe takılıp kalmaları abeste iştigaldir.
Atatürk' ü İnönü' yü camileri yıkmakla ve ahır olarak kullanmakla itham edenler din düşmanı olarak göstermeye çalışanlar acaba Bu gezegenin en doğusundaki Japonya'da sabah ezanının ilk okunduğu camiyi Atatürk'ün yaptırdığını biliyorlarmı?
Kaldıki 1936 ve 1950 yılları arasındaki camilerin kullanış şeklini anlatanların belge diye gösterdikleri gazete sayfalarından ibarettir. Depo olarak kullanılan caminin depo oluş sebebini okumuyorlar. Yazıyı tam okunsa ahır-depo oluş sebebini halkta bilecek ve yalan bilgilerle beyinleri doldurulmayacaktı.
İşin aslı; Cumhuriyet'in o haberle eleştirdiği, bugün bize söylendiği gibi CHP iktidarı değil; İzmir'i işgal eden Yunan Ordusu'ydu. Çünkü Evrenosoğullarından Kasım tarafından inşa ettirilen bu tarihi camiyi "ahır" olarak kullananlar, işgalci askerlerdi! İnönü, bırakın o camiyi ahır olarak kullanmayı, 1936'da tekrar camiye dönüştürmüştü.
İnönü; İkinci Dünya Savaşı'nın devam ettiği 1939-1946 yılları arasında, Türkiye'ye yönelik olası bir bombalamada, camilerin hedef alınmayacağını düşünerek, müzelerimizdeki tarihi ve dini değeri yüksek olan eserleri, zarar görmemeleri için bazı camilere koydurtarak koruma altına almıştır. Evet; İnönü o yıllarda bazı camileri 'depo' yapmıştır ama bu depolara 'Hz. Muhammed'in sancağı, kılıcı, Hırka-i Saadeti, Hz. Osman'ın kanlı Kuran-ı Kerim'i gibi kutsal emanetler ve tarihi eşyalar' konulmuştur. Örneğin Topkapı Sarayı'ndaki kutsal emanetler, bu emanetlerle ilgilenen görevlilerle birlikte Niğde'ye götürülerek, oradaki bazı camilere konulmuştur. Dolayısıyla kutsal emanetlerin bulunduğu bu 'cami depolar' ibadete kapatılmış ve kapısına kilit vurulup, asker korumasına alınmıştır.
Bugün gerçek bir Müslüman'a düşen görev, bu davranışından dolayı İsmet İnönü'yü kınamak değil, kutlamak, şükran ve minnetle anmak değilmidir.
"1927 yılında tüm Türkiye'de 14 bin 425 okula karşılık, 28 bin 705 cami vardı ve cemaati yok, bakımsız ve haraptı. Bu nedenle, 17 Nisan 1927 tarihli 1011 Sayılı Bütçe Kanunu'nun 14. maddesine göre, Türkiye'de gerçekten ne kadar camiye ve din görevlisine ihtiyaç duyulduğunun belirlenmesi kararlaştırıldı. İhtiyaç fazlası camiler gayet titiz bir çalışmayla belirlendi. Bunlar dönüştürülerek ya satıldı ya da başka amaçlar için kullanıldı. Hayrat Kütük Defteri incelendiğinde 1926 ile 1972 arasında 494 cami arsası, 722 mescit arsası, 598 cami ve 995 mescidin satıldığı görülmektedir. Bu satışlarının tamamının 1926-1950 arasında yapılmadığı, önemli bir bölümünün de tıpkı AKP gibi 'cami sömürüsü' yapan Adnan Menderes'in başbakanlığındaki Demokrat Parti iktidarında gerçekleştirildiğini araştıran herkes bilir.
Değerli kardeşlerim ve dostlarım Kendilerini savunma olanağı olmayanların arkasından konuşmak ve yalan yanlış bilgilerle iftira atmak günahların en büyüğüdür. Yüce Allah ben kulumun günahlarını bağışlarım fakat kul hakkı ile bana gelenlerin affını iftiraya uğrayan kuluma bırakırım. demiştir.(ayetle sabittir)
İktidar sahipleri bu yolla halkın %50' sini hatta fazlasını ağınıza düşürebilir ve kandırabilirler. Hatta iktidarlarını sonsuza kadar koruyabilirler. Ama. Gerçek bir dindar,"öbür dünyayı unutmaz. Allah, o gün gerçekten yardımcımız olsun!
Konumuz malum camilerin kapatılması olduğu için son bir yılda zamiler-türbeler ve mezarlarla ilgili bir kaç örnek vermek istiyorum
1-Kahramanmaraş'ta hayırsever işadamı tarafından yaptırılan "cami..." Aynı hayırsever işadamının borcu yüzünden haczedildi, İcra İflas Müdürlüğü tarafından açık arttırma usulüyle satışa çıkarıldı. 2-"Kuran kursu" binasıyla birlikte İcra'dan satılan "cami"nin ilanında, merkezi yerde, her türlü belediye hizmetinden yararlanabilir, altyapısı tamam, zemini inşaat yapmaya müsait yazıyor. 3- Malatya Belediyesi, Hollandalı firmaya arazi sattı. Hollandalı firma, arazi üzerindeki "cami"yi dozerlerle yıktı. 4- Rize'de, Adıyaman'da, Giresun'da, Zonguldak'ta, Niğde'de borç yüzünden "cami"lerin elektriği kesildi. Merkezi sistem hoparlörleri çalışmadığı için, müezzinler avluya çıkıp ezan okudu. 5-Edirne'de 3-5 değil, 35 "cami"nin ısınma amaçlı elektriği kesildi. Elektrik idaresi, aydınlanma ve ısınma için iki ayrı sayaç var, aydınlanmayı ödediler, ısınmayı ödemediler, aydınlanmada sorun yok dedi. 6-"İnanç" turizmi çerçevesinde, Eskişehir'deki Seyyid Battal Gazi Külliyesi'nde güya restorasyon yapıldı, "türbe"ye Amerikan mutfak konuldu iyi mi... Üstelik, müteahhit faturayı ödemediği için, Amerikan mutfak konulan türbenin elektriği kesildi. 7-Maliye Bakanlığı, belediyenin SSK borcu nedeniyle Bergama Ayaskent "mezarlık"ına haciz koydu. Ayaskent Belediyesi derhal karşı atağa geçti, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan "cami" için 10 senelik kira istedi. 8-Akçakoca İcra Müdürlüğü, haczedilen "mezarlık"ı açık arttırmayla satışa çıkardı. 9-Diyanet İşleri Başkanlığı, icradan mal edinmek caizdir fetvası verdi, satışlar patladı. 10-Ankara İcra Müdürlüğü, haczedilen "mezar taşı" ve "tabut"ları Adliye Mezat Salonu'nda açık arttırmayla satışa sundu. Mezar taşı, seyyar... Herhangi bi mezarlıkta kullanılabilir nitelikte olduğu belirtildi. KDV alıcıya ait olacak. KDV demişken... Havyar'ın kadevesiyle "kefen bezi"nin kadevesi aynı. 11-Kutsal topraklara gitmek için havalimanına gelen "hacı" adayı Cemil Meydan'ın pasaportuna el konuldu. İhram kıyafeti ve terliklerle Halkalı Vergi Dairesi'ne giden hacı adayına, hacca gidenler herkesle helalleşir, sen Maliye'yle helalleşmeden nereye gidiyorsun denildi. Ancak, yanlış işlem yapıldığı, borcu olmadığı belirlendi. Helalleşildi. 12-Kars'tan Ardahan'a cenaze taşırken, jandarmanın trafik kontrolünde haciz yakalamalı olduğu anlaşılan "cenaze arabası" bağlanarak, yediemin'in otoparkına çekildi. 13-Afyon Defterdarlığı, bi kamyon satışı sebebiyle "ölü"ye haciz gönderdi. "Rahmetli"nin oğlu, babam taaa 22 sene önce vefat etti, evrakları nereden bulayım dedi. 14-Ve "Türbe"ye haciz geldi! 15-Utanmadan "senin bu yaptığını Çorumlular yapmaz" derler ama, Çorumlulara bunu da yaptılar. Yörüklü Belediyesi vergi borcunu "yatır"madığı için, Ergülü Baba "Yatır"ına haciz koydular.
Örnekler çok fakat daha fazla zamanınızı çalmak istemem
Saygılarımla...
(yazıda kişi yada kişilere yapılan itham yoktur. Bazı bölümlerinde Mustafa Mutlu ve Yılmaz Özdil' den alıntılar yaptım