Değerli Kuyucaklılar; 18/Ekim 2011 akşamın karanlığı tüm güzelliği ile her yanı sarmıştı ki, çok acı ve sızı veren kara bir haber. Yer Bitlis, hain tuzak PKK terörü 5 polis şehit biri bebek 3 vatandaş öldü haberini aldığımızda daha önceki şehit haberlerinde olduğu gibi bir kez daha yıkıldık. Göz yaşımız akmaya henüz başlamıştıki, aynı gecenin sabahı çok daha elim bir haberle güne başladık. PKK saldırdı. Yer Hakkari/Çukurca Tugay komutanlığ, ilçe emniyeti ve sınır karakolu. Birden fazla yerden aynı anda ağır silahlarla saldırdılar. İlk tesbit 24 şehit onlarca yaralı.
Doldu gözlerim, yutkunmakta zorlandım, birşeylerin boğazıma düğümlendiğini hissettim, çaresizlik sardı her yanımı. İsyan ettim. Zaten her gün birden fazla şehit veriyorduk. Lakin bu kadar ağır bir saldırı ve tüm bunlar olurken Devlet'i aliyenin susukunluğu, kabullenmişliği ülkemi yönetenlerin hala gaflet ve delalet içinde olmalarını kabullenemiyordum. Nasıl kabullenebilirdimki? Güne ve gün hain saldırılar şehit ve yaralama haberleri ardı ardına gelmeye devam diyordu. Sordum kendime. Nereye varacak sonu, bu ülke hep ağlayacak ve Türk milleti daha ne kadar göz yaşı dökecek?
Dün olduğu gibi, başlarken bu güne, insanların yüz ifadelerine baktım, baktıkça yüzlerindeki karamsarlığı ve acıyı görüdüm. Yıkılışı, yok oluşu, duyarsızlığı ve gafleti gördüm. Açlığı, yokluğu evine ekmek, çucuklarına oyuncak alamayan babaların çaresizliğini gördüm. Yapılan zamlar karşısında zam deyil güncelleme diyerek halk ile dalga geçen AKP İktidarını ve bu iktidarın adaletten yoksun oluşunu gördüm. Kanı, kini, ihaneti kahpe ve haince atılan kurşunları gördüm. Emperyalist devletlerin hain planlarına iştirak edip ayrılık şarkısı çalanları gördüm. Ermeni Hırant Dink Öldürüldüğünde yüzbinlerin meydanları doldurduğunu, fakat benim askerim şehit edildiğinde kimsenin sesinin çıkmadığını gördüm.
T.C. Devlet' inin acziyetini gördüm. Sabah bindiğim İETT otobüsünde iki annenin elim olayı konuşurken daha fazla dayanamayıp gözyaşlarını tutamadıklarını ve seslerinin titrediğini gördüm. Siyasi iktidarın duyarsızlığını, bir yalan uğruna yok olup giden vatan evlatlarının yok oluşunu ve ailelerindeki çaresizliği gördüm. Analar ağlamasın dedikçe yıkılan ve sönen ocakları gördüm. Beyaz cama çıkan Devlet büyüklerimizin ağzlarından düşürmedikleri basit inandırıcılıktan uzak "Şehitlerimizin kanları yerde kalmayacaktır'' açıklamalarına tanık oldum.
Yitip giden ulus olma, bir olma ruhundan uzaklaştığımızı düşünüyordumki, Van' da meydana gelen depremi ve deprem sonrası güzel vatanımın her köşesinden alt kimlik, üst kimlik ayrımı yapmadan kardeşin kardeşe yardımına koşmalarını ve insanların yüreklerindeki bir olma azmini gördüm. Düşündüm. Her şeyi bir sebep için var eden Yüce ALLah istemeseydi bu deprem olmazdı dedim. Yine yeniden bir olma, kardeş olma yolunda bir vesile oldu dedim kendime. şu atasözü geldi aklıma. '' Bir musibet bin nasihatten evladır'' (Ölenlere Allahtan rahmet geride kalanlar başsağlığı ve geçmiş olsun diyorum. Ve diyorumki siz bizsiniz, bizde siz. Sizin acınız bizim acımız. Çünkü bu vatan hepimizin.)
Sonra siyasi iktidarın ve Devleti aliyenin başının beyaz camlarda yaptığı kılasik pembe sözler geldi aklıma.. Önce güldüm, sonra hüzünlendim, ve şu soruyu sordum beyaz camlara Peki, AKP'nin iktidara geldiğinden bu yana canlarını vatan uğruna veren gençlerimizin kanları yerde kalmamış mıdır?.. Kalmıştır.. Sonra; Cumhurbaşkanımızın yaptığı konuşmaya tanık oldum beyaz camlarda.. Keşke tanık olmasaydım.. Nedenmi? Sayın Cumhurbaşkanımız; "Bu saldırıyı yapanlar görecekler ki bu saldırıların intikamı misliyle alınacaktır" Hayretler içinde kaldım.. Sordum camlara, Sizler vatan haini bölücü eşkiye ile pazarlık ve onları besleyen Siyonist İsrail ve Emperyalist ABD. İle 2002' de bir anlaşma yaptınız onlar bu anlaşmayı bzodular sizde intikamı kat kat alınacaktır diyorsunuz. Olmadı sayın Cumhurbaşkanım ... Olmadı... Sayın Cumhurbaşkanım, Karşınızdaki bir devlet değil, kiralık katil sürüsü. Devletler hainlerden intikam almaz, yok eder! Yapmanız gereken nettir. Ya yok edin, ya da gidin ki yok edenler gelsin!
Aziz Türk Milleti; Devlet ve hükümet başkanlarımız, canlarımızı yakan terör olayları karşısında yalnızca laf söylemekle yetinmekte, sonuç alınabilecek her türlü eylemlerde bulunmaktan kaçınmakta, bir avuç eşkiyaya ve onların destekçisi dış devletlere karşı bol keseden altı boş tehditler savurmaya devam etmektedirler. Adama sormazlar mı: "Vatan hainleri ve arkasındakiler iş çevirirken, 400 kişi ile şehirleri basarken, sen ve güvenlik-istihbarat birimlerin,MİT'in, Emniyetin, armut mu topluyordu?" Adama demezler mi: "Ortadoğuda alkışların gazıyla koltuğunu şişirip gezen, ona buna tehditler savuran, sıfır sorun derken çevresinde dost bırakmayan bir adam, bir hükümet, kendi vatandaşını neden koruyamaz? Kendi evindeki eşkıya ile neden başedemez?"
Saygıdeğer Türk Milleti, Son Çukurca saldırısı Türk devletine diz çöktüren, hükümetin ve güvenlik görevlilerinin iflas ettiğini gösteren, kıvırılacak tarafı, savunulacak yanı olmayan net bir vakadır. Artık, AKP iktidarı en temel sorumluluğu olan can ve mal güvenliğini sağlama noktasında son yıllarda yaşanan zaafiyeti masaya yatırarak sorgulamak ve muhasebe yapmak zorundadır. Hükümet yaşanan tüm bu olusuzlukların muhasebesini yapmadığı sürece biz çıkıp hükümete şunları sormamız gerekmezmi?
1- 2002 Den bu güne haince yapılan her saldırı ve her şehit haberinden sonra Siysai iktidarın ve devletin başının ''Kanları yerde kalmayacak dedikleri halde geçmişte olduğu gibi dün ve bugün de kanını torağa akıtanların hesabını kim verecek? 2-Terörü ve teröristi bitirmekle yükümlü olan siyasi iktidarlar değil midir?.. 3- Hükümetimiz'in terörü bitirme konusunda elini kolunu bağlayan nelerdir? 4-İpleri ABD'nin ve siyonist İsrail' in elinde bulunan hükümetimiz'in, İran örneyinde olduğu dik ve karşı duracağı günleri (sözde deyil özde, yani laf ile peynir gemisi yürümez) görebilecekmiyiz?
Aziz Türk Milleti; Artan terör AKP İktidarının var ettiği kürt açılımın sonucudur. Kürt kardeşlerimize daha fazla özerklik ve serbestlik vermek için Demokratik açılım süreci başlatan, onları koşulsuz ve şartsız destekleyenlerin ben kürdüm diyen doğulu ve güneydoğulu vatandaşlarımızın bizlerden farkı varmı?
Sonu nereye varacak diye merak edenler; Böyle devam ederse ki devam edecek gibi görünüyor, AKP iktidarı diyecekki; Devletimiz artık PKK ile mücadele edemez duruma gelmiştir. Güney doğuyu PKK ya ve onların sponsoru olan İsrail'e ve ABD.' ye bırakıyoruz. Bu ne demektir? Emperyalist ABD. ve Diğer batılı sömürgeler, yüzyılın hesabını yapmışlar Lozan' ın intikamını almışlar yani T:C. Devletini yok sayan Sevr' i kabul ettiklerini alanen ilan edip, vatan hainlerini finanse edecek halkı tv. ve diğer medya vasıtaları ile uyutarak ülkenin bölünmesi gerçekleştirmiş olacaklardır. Bazılarınız diyebilirki bırakalım bu ölümler dursun kürtlere güneydoğuyu bırakalım ve özerk olsunlar.. Fakat O bölgenin onlara kalacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Ne olacak o coğrafada ? Büyük İsrail kurulacak(çakma tevratta fırat ve dicle havzası vaad edilmiş toprak olarak geçmektedir) ve benim güneydoğu halkım oyuna getirildiğini anlayacaktır. Geçmiş ola. Bittimi? Hayır.. Hatırlayın lütfen Ermenistan başkanı ne dedi? Gençlere vasiyetimdir. ''Biz Ermenistanı burada kurduk sizler mutlaka Ağrı'yı Türkiyê'nin doğusunu alacak ve büyük Ermenistan'ı kuracaksınız'' Hani diyorlara sömürge devletleri, Ermeni soykırımı yaptınız, tazminatı büyük olmalı. Yani, Ülkenizin doğusunu soykırım tazminatı olarak Ermenistan'a bırakınız. Oldu canım.. Hatırlayın, Bursa' da oynanan Azarbaycan-Türkiye futbol müsabakasında Bursa Valiliği Azarbaycan bayrağının açılması saha dışında ve içinde dalgalandırılmasını neden yasaklandı, ve yasağa uymayanlar tutuklandı Neden? Sonra Ne yaptık? Ermeni soykırımı yoktur diyecek Perinçek ailesi ve diyerlerini dış güçlerin istekleri doğrultusunda hapsettik, susuturduk.
Dostlar; PKK nın elebaşısı 1999' da yakalanıp Türkiye' ye getirilirken Türkiye Cumhuriyeti topraklarına ayak basmadan uçakta 'hizmet etmek istiyorum' diye yalvarıyordu. Korkmuş ve tedirginlikten kıvranıyor ve ecel terleri döküyordu. İlk ifadesinde 'DEVLETİMİN EMRİNDEYİM' diye haykırdı. Türkiye Cumhuriyet'inin karşısında yenilgiyi kabul etmiş bir zavallıydı.
Bazılarınız o dönemin hükümeti asmadı diyecektir. Haklılar. Hadi o zaman üçlü, dörtlü koalisyon vardı anlaşamadılar. Fakat 2002 den bu güne tek başına arkasına %50 halk desteyini almış AKP neden gerekeni yapmadı?
Yıl 2001; Beğenmediğimiz üçlü koalisyon hükümeti bu terörü bitirmişti. Türkiye Cumhuriyeti yıllar sonra aradığı huzura kavuşmuştu, hiçbir ana ağlamadı, çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin Şehit sayısı sıfırdı. Yıl 2002; AKP Tek başına iktidara geldi. Türkiye tekrar şehit vermeye başladı. Tüm yıl itibarîyle Şehit sayımız altıydı. 10 yıldır tek başına tüm gücü ile iktidar olan AKP yersiz ve yanlış politakalarla ne acıdırki bu gün bir avuç bölücüye Devleti teslim etmiştir.
Bu gün geldiğimiz nokta ortadadır... Devlet dün yalvarttığı adamdan bu gün siyasi iktidar gidip İmralı'da İcazet almaya başlamış, bu anlaşıldığında da hükümetimiz deyil devlet görüşüyor diyecek kadar gaflete düşmüş, halkın gözünün içine bakarak yalana, inkara kısaca kendi halkını kandırma yolunu seçmiştir.. Fakat Başbakanlığa direk bağlı MİT yetkilisi Hakan Fidan Emri bizzat Başbakan verdi ifadesinden sonra İmralı ile görüşmelera ara verilerek çeşitli söylemlerle vatansever ve ulusalcı görünmeye çalışmışlardır.
Saygı değer Türk insanı; Demokratik açılım, Kürt açılımı ve İleri Demokrasi saçmalıklarıyla 2012 kapımıza dayandı; Okul kitaplarından Atatürk'ün resimleri, Gençliğe Hitabe, İstiklâl Marşı kaldırılması tartışılır oldu: Türk olduğunu beyan etmek faşizm ile eş değer sayılarak neredeyse Anayasal suç ilân edilecek duruma geldi. Şerefli Türk Ordusunun 300'ün üzerindeki subayı saçma iddialara dayanılarak Silivri zindanlarında çürümeye terk edildi. Onlarca gazeteci yazdıklarından dolayı tutuklu veya hükümlü olarak cezaevine kondu. (Meşhur deniz feneri davası var. suçları sabit olduğu halde bir ucu iktidara dayandığı için kapatılan ve suçu sabit deyil uzun tutukluluk süreleri anayasaya aykırı denilerek serbest bırakılan ve hesap sorulmayanları ve yıllarca suçu sabit olmadığı halde hapis yatanları karşılaştırma işini size bırakıyorum.)
Özelleştirme kapsamında tüm değerlerimiz yabancılara satıldı. Bayrağımız defalarca göz göre göre yakıldı ve ayaklar altına alındı. Emniyet güçleri müdahele edemedi. Çünkü müdahele edilmemesi istendi. Cadde ve sokaklarda Molotof atıp otobüsleri ve içindeki canları yakanlara dokunulmazken, 24 şehit verdiğimiz gün Ankarada Başbakanlık önünde protesto yapmak isteyen gazilerin takma kollarından ve bacaklarından çekilerek yerlere atıldı, coplandı ve tutuklandı.
Sonuç olarak; Devletin bir avuç eşkiya karşısında acz içinde oluşundan, şehit olan Vatan elatlarına kelle, vatan haini APO' ya da sayın diyen 9 yıllık siyasi iktidar ve sayın Başbakanımız dökülen kanlardan ve şehit analarına, babalarına ve millete karşı SORUMLUDUR. Türkiye'nin de bölünüp parçalanarak Büyük Kürdistan'ı kurmayı amaçlayan Büyük Ortadoğu Projesine eş başkanlık yapanlar ve eş başkanlığından gurur duyanlar bu ölümlerden sorumludur.
Değerli arkadaşlar; Uyuyoruz, uyandığımızda çok geç olabilir. Biri yada birileri bizi kandırıyor. Bir film koymuşlar seyrediyoruz. Çok değil; Ağustos 2011' de yine bir saldırı olmuş ve uçaklar Kuzey Irak' ta pkk kamplarını gün aşırı sürekli bombaladılar. ifadeye göre kamplar ve ağır silahlar imha edildi ve her gün bombalanıyordu da Peki PKK bu kadar sayıyı (400) ve ağır silahları bir günde nasıl temin etti de 24 şehit (resmi olmayan kaynaklara göre şehit olan asker sayısı 80' in üzerinde) ve onlarca yaralı verdik. Şunu iyi bilinizki ABD. bizim Kuzey Irak' a girmemize izin vermiyor. PKK yaşayacak ve seni öldürecek silah sanayi çalışacak sömürgeler para kazanacak diyor. Ne zamana kadar? Ülkemiz bölüne kadar. Bu nedenledirki verilen sözler ve geçmişte yapılan anlaşmalar nedeni ile . Ne havadan ne de karadan pkk ile sınır dışında mücadele edemiyoruz. Çünkü sınır dışına çıkmamız yasak. Şimdi medyadan takip ediyoruz. hainler ininde imha edildi. Gövsümüz kabardı, Ne diyorlar Bu kez kesin sonuç alınacaktır. İnandınızmı? Saygılarımla Eyüp ÖZTÜRK