"Sana vahyolunan Kitab'ı oku ve namazı kıl! Muhakkak namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Elbette zikrullah (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir." (Ankebut: 29/45)
Değerli Kuyucak' lılar bu yazımda sizlerle iyasetle değilde ebedi hayatın olmassa olmazı, bizi tüm kötülüklerden arındıran yüce dinimiz islamın şartılarından en önemlisi Namazla ilgili bir ayetle selamlamak istedim.
Ayet'in başındaki hitab her ne kadar Hz. esulullah aleyhi's-salatu ve's-selam'ın şahsına yönelik de olsa, aslında bütün müminlere tevcih edilmektedir. Hitabın direk Hz. Resulullah aleyhisselatu vesselamın şahsına yöneltilmesi Namazın önemini dahada artırmaktadır. Biz Müminler olarak ciddi bir ferman-ı ilahi ile karşı karşıya olduğumuz muhakkaktır. Ayet-i kerimede Kur'an tilaveti emredilmekte, namazın huşu içinde eda edilmesi istenmekte, hakkıyla eda edilen namazın müminleri her türlü hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyacağı müjdelenmekte, zikrullah'ın en büyük ibadet olduğu hatırlatılıp Allah (cc)'ın yapmakta olduklarımızdan haberdar olduğu bildirilmektedir.
"Sana vahyolunan Kitab'ı oku!..." Kur'an'ın okunması ve düzenli tilavet edilmesi emri, açık ve nettir. Bu ilahi emirle Her Müslümanın Kur'an'ı öğrenme, anlama, yaşama ve yaşatmakla mükelleftir. Bu ilahi sorumluluktan uzak kalmak, Müminin imanıyla ve imani sorumluluğuyla bağdaşmayacağı kesindir. Bu toplum, her meslek grubuna mensup insanlardan daha ziyade, imanlarını ve İslamlarını öğretecek kurtarıcılara ihtiyaç duymaktadırlar. Bu kurtarıcıda Kur' an dır. Onun için evlatlarımızı en küçük yaştan itibaren Kur'an'la yüzleştirmemiz, tanıştırmamız, sevdirmemiz ve aralarında ciddi bir bağ kurmamız gerekir. Unutulmamalıdırki, Şeytanın cirit atamadığı tek ortam, Kur'an'la meşgul olunan ortamlardır.
"Fela kıraate min ğayri fehmin." Yani "Anlamadan yapılan kıraat, kıraat değildir". Her harfinde on sevap beklediğimiz kıratın makbuliyeti için okuduklarımızı anlamamız gerekiyor. Bu nedenledirki okuduğumuz yada dinlediğimiz her Kur'an suresinin türkçe meaalini mutlaka okuyalım ve anlayalım. Ne anlam ifade ettiğini bildiğimiz ve okuduğumuz her Kuran sayfasından elde edeceğimiz sevap bir kat daha fazladır.
Kur'an'ı çok iyi anlamalı, onun mantığını ve perspektifini kavramalı ve meselelere onun zaviyesinden bakmalıyız. Kur'an ve sünnet penceresinden meselelere bakılmadan keyfi görüşlerimizle verdiğimiz her çözümün yanlış olma olasılığı büyüktür; tesadüfen başarı elde etsek bile, yine de muteber değildir. Bu sahih ve sarih anlayışı yaygınlaştırmak için, en temel ihtiyaçlarımızdan ve zaruretlerimizden fedakârlık yapıp bu işe daha çok imkânlar sağlamamız ve geniş alanlar oluşturmamız gerekir.
".Ve namazı kıl!..." Önce Kur'an emredildi, hemen akabinde de, namazın kılınması emredilmiş oldu. Zira Kur'an bilinmeden, namazın ikamesi ve hakkıyla edası mümkün değildir. Rabbimiz, namazın eksiksiz ve kusursuz eda edilmesini, erkânına riayet edilmesini ve huşu içinde kılınmasını emretmektedir. Namaz, İslam dininin çok önemli ve temel direğidir.. İslam binasının direği olan namz eksiksiz yerine getirilmez ise yapının ayakta durması ve varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Onun için Müslümanlar olarak, namaza çok daha itina göstermemiz, Rabbimizin huzurunda olduğumuz bilinciyle eda etmemiz gerekir.
''Namaz kılan kimse bilmelidir ki, namazın ta başından sonuna kadar, Allah (cc) ile beraberdir. Bu hakikati bildikten sonra, namaz ile Mirac'a çıktığını da idrak etmelidir. Namazın, Mirac'da Hz. Resulullah aleyhisselatu vesselama bildirildiği ve ümmetine büyük bir hediye olarak takdim edildiğini biliyoruz. Hem de sidre-i müntehanın orada, Cebrail (a.s)'ın çıkamadığı ve mahiyetini ancak Rabbimizin bildiği bir yerde, Resulüne bildirmiştir. İşte günde beş vakit, Müminler, namazlarının manevi ruhuyla Cebrail (a.s)'in çıkamadığı bu yüce mekâna çıkar, oranın bereketiyle kuşatılıp, o eşsiz hazzı yaşayarak, Rablerine en yakın olma derecesine ulaşmış olurlar.
Eğer dünyada hiçbir kulu tarafından görülmeyeceği hükmü ilahisi olmasaydı, secdede kullarıyla arasındaki o perdeyi de kaldırır ve Cemalini arz ederdi. Ama biliyoruz ki dünya, O'nun Cemalini kaldıracak yapıda değildir. Bu fasıl ahirette, cennetliler cennete girdikten sonra en büyük lütfu olarak tecelli edecek ve dünyada secde edenler için gerçekleşmeyen in'amı sermedi gerçekleşecek ve Müminler Cemal-i ilahiye meftun olup, mest olacaklardır.
Namaz konusuna, toplum olarak çok özen göstermediğimiz açıktır. Namazı,Özellikle cemaatle ve camilerde eda etme konusunda tembeliz ve gereksiz ve geçersiz mazeretlerin arkasına sığınmaktayız. Allah (cc)'ın mescitlerinde cemaatlerle namaz kılmanın ne kadar büyük bir ilahi lütuf ve cennet-i haz olduğunu çok iyi bilmemiz gerekmektedir. Yapılması gereken, Cemaat konusunda birbirimizi teşvik edici olmamız ve hatta mutlaka bunu sağlamaya çalışmamız olmalıdır.
Zira Hz. Resulullah aleyhisselatu vesselam, bir vakit olsun cemaate gelmeyenleri mutlaka sorar ve önemli bir mazeretlerinin olduğunu anlardı. Değilse müslümanlar, camiden ve cemaatten geride kalamazlardı!
".Muhakkak namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar." Eğer bir kimseye namazı, iyiliği emredip kötülükten alıkoymuyorsa, o namaz, Allah (cc) katında sadece onu Allah (cc)'tan uzaklaştırmayı artırır. Huşu ile eda edilen ve erkânına riayet edilerek kılınan namaz, mutlaka sahibini kötülüklerden
koruduğu gibi, iyiliklere ve güzelliklere de yöneltir.