Seni kafese kapatıp kafana da balyozla vururum. dersem bana ne dersiniz?
söyleyeceğiniz söleri tahmin edebiliyorum.
peki şöyle söylesem: varlığı vergilerimize bağlı olan ve dünyanın en başarılı ve senin çocuklarından oluşmuş bir birim yine senin akrabalrının öğle namazını ya da akşam namazının kıldığı beyazıt camiini ya da fatih camiinin havaya uçurursa ve senin masum akraban veya kardeşin ya da baban orada can verse ne dersin?
ne diyeceğini bilemiyorsun değil mi?
evet
bu haberleri duyup da okuyup da kanı donmayanınız var mı?
Hoşgörü ve diyalog çağında aynı ülkede aynı mahallede hatta aynı binada hemen her gün ailesinden çok aynı ortamı paylaşan memleketimin güzide insanları arasında bir tebessüm bir ufacık baş selamı neden çok görülür oldu acaba.
Birbirimizi birleştirici aramızda dostluk ve samimiyet bağlarını parlatmak ışıl ışıl hale getirmek yerine ayrıştırıcı birbirimize olan güven ve samimiyet duygularımızı zayıflatan parlatılması daha kolay olan koparıcı kesici yanlarımızı güçlendiririz.
Etrafımıza gülümseyerek bakmak güvenmek ve güven vermek yerine şüpheli, sorgulayıcı hatta yargısız hüküm veren tavırlarımızı takınırız evden çıkarken? Farkında değil miyiz? Seçtiğimiz tavır ve davranışlarımızın da ruhumuzu kararttığının bizi ve çevremizi mutsuz ettiğinin.
Mutlu olmak ve çevremizdekileri de mutlu etmek bizim elimizde sadece kendimize bakmak bir iki dakika kendimizi sorgulamak, geçici hayatımızı birbirimizi üzmekle geçirmenin ne kadar anlamsız olduğunu anlamamıza yetecektir.
Bırakalım artık ayrılılarımızın uçlarını parlatmayı. Bakın aynı gök kubbenin altındayız. Bakın aynı havayı teneffüs ediyoruz. Bakın aynı şehirde aynı mahallede yaşıyoruz. Bakın aynı türküyle coşuyor, aynı ağıtla gözyaşı döküyoruz. Neden dalındaki kıpkırmızı gülü görmek yerine dikenine gözümüzü dikiyoruz?
Yoksa bizler mekânlara ve zamanlara sığmayan gönül erleri Yunus'un Mevlana'nın, Yesevi'nin torunları değil miyiz? Neoldu?
"Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
ister kâfir, ister Mecusi,
ister puta tapan ol yine gel,
bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir,
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmemeliyiz,
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmemeliyiz biz...
Beri gel, beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk?
Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik.."
Sözlerini dile getiren anlayışımıza.
Bizi biz yapan değerlerimizin üzerine kül serpmezsek ayrılıklarımızı parlatmazsak bizden daha güçlüsü olur mu bu yeryüzünde söyler misiniz? Bayrağına, milletine, değerlerine bizim kadar bağlı, zalime karşı mazlumun yanında olmayı bizim kadar yüreklice benimseyebilen başka bir millet var mı acaba?
Hadi yarın değil az sonra değil şu an itibariyle kafamızda büyütüp geliştirdiğimiz ön yargılarımızı, beynimizi meşgul eden bütün olumsuzluklarımızı silelim bir daha aklımıza gelmeyecek şekilde. Sağımızdakine solumuzdakine damarımızdaki asil kanda mevcut olan insan sevgisiyle dolu bakışlarımızla bakalım. Başarmak için bu bize yeter.
Yunus KOŞAR
Türk Dili ve Edb. Öğrt.
yunuskosar76@hotmail.com
www.yunuskosar.com