İnsanoğlu tarih boyunca, Allah ın indirdiği kitaplar ile yetinmeyip, adeta kendilerince bir din yaratıp, Allah ın halis, katıksız, saf inancını, nefislerinin etkisi, şeytanın ve şeytanlaşmış beşerin vesvesesiyle, her zaman saptırmışlardır. İnsanın yapısı gereği tartışmaya meyilli oluşu, imtihanda olduklarının unutulması, daima üzücü sonlar hazırlamıştır kendilerine.
Günümüz İslam anlayışını, şöyle bir hatırlayalım. Bizler Müslüman olmayan diğer kitap ehli tüm insanların, hiç ayrım yapmadan cennete giremeyeceğini, hepsinin cehennem ehli olduğunu söyleriz. Peki, bu hükme, kanıya nereden varırız? Kur'an dan dersek bu mümkün değil. Çünkü Rabbimiz böyle bir hüküm vermediği gibi, çok daha farklı açıklamalar yapar. Daha açıkçası Allah, nasıl bir kul olmamızın çok özel şartlarını koyar Kur'an da.
Bizlerde ne yazık ki Kur'an ile yetinmediğimiz için, Müslüman olmayan herkese, geçmişte yapılan yanlışın aynısını yapıyor ve Rabbin hükmünde ve yetkisinde olan bir değeri, mükâfatı ya da cezayı bizler verip, bizden değilsen cehennemliksin yaftasını yapıştırıyoruz. Sanki Müslüman olup ta, cehenneme gidecek yokmuş gibi, kendi kendimizi temize çıkarıp, asla cehennem azabı görmeyeceğimizi de, söyleme cesaretini gösteriyoruz.
Gelin isterseniz Kur'a na bakalım, acaba günümüzde söylenen, diğer kitap ehli olup ta, Müslüman olmayanlar, gerçekten hiç sorgusuz ve sualsiz ayrım yapılmadan, hepsi cehenneme mi gidecek diyor Allah? Bu konuda yorum yapmak yerine, bizleri yaratan Allah ın sözlerini anlamaya çalışmak, sizce de en akıllıca olanı değil mi?
Bakara 62: Şüphesiz iman edenler; yani Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden Allah'a ve ahi ret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için, Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.
Maide 69: Şu bir gerçek ki, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a ve âhi ret gününe inanıp hayra ve barışa yönelik iş yapanlar için korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar.
Hac 17: İman edenler, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecusîler ve şirke sapanlar arasında Allah, kıyamet günü ayrım yapacaktır. Allah, her şey üzerine Şahit'tir, tanıktır.
Yukarıdaki ayetlerde üç önemli nokta dikkat çekiyor. Yüce Rabbimiz iman adına çok önem verdiği, bizlerden istediği, gerçekten dikkatle üzerinde düşünmemiz gereken üç önemli nokta.
1. Allah ın birliğine iman etmek.
2. Ahi ret gününe inanmak ve iman etmek.
3. İyi ameller işleyip, hayra ve barışa yönelik işler yapmak.
Gerçektende günümüzde çok fazla bahsedilmeyen, ama Rabbin olmazsa olmazı, kulunda aradığı üç önemli özelliği bunlar. Yukarıdaki ayetlere dikkatle baktığımızda, Allah ın kulunda istediği birinci öncelikli özellikler, bunlar olduğunu anlıyoruz.
Peki, bizlere günümüzde böylemi anlatılıyor? Hiç sanmıyorum, bizlere iyi bir Müslüman olmak için, öne sürdükleri öncelikleri söylemeye dilim varmıyor. Hatırlayınız Allah Dünyada barışı ve hayrı, yardımlaşmayı ön plana çıkaran bir inancın, istediği dinin ilk şartları olarak sayarken, bizler savaştan, din adına öldürmekten, kendi aramızda bölünmüşlükten bahsederek, nasıl Rabbin sevgili kulu oluruz da, cennetine layık oluruz?
Allah Kur'an da, sizlere gönderdiğim din, İbrahim peygamberden bu yana gönderdiğim dinin aynısıdır der bizlere. Fakat bizler günümüzde tıpkı geçmişte Yahudilerin, Hıristiyanların yaptığı gibi, nefislerimizin esiri olmaktan kurtulamamışız. Alla hın has dininden uzaklaşıp, nefsimizin esiri olmuşuz. Kitap ehli mensubu her toplum, aynı yanlışı yaptıkları içinde, birbirlerini suçlamaktan öte gidememiş ve Allah ın en son gönderdiği rehberi, Kur'an ın çevresinde de buluşamamışlardır.
Bugün bizler, bizden önceki ehli kitap toplumu için söylediklerimizi, bizim söylediklerimizden hiç farksız, onlar karşısındaki, kendisinden olmayan toplumlara söylüyorlardı. Bakın O devirde Yahudiler ve Hıristiyanlar neler söylüyormuş ve Allah da onlara nasıl cevap veriyor?
Maide 18: Yahudiler ve Hıristiyanlar dediler ki, biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz. De ki: "O halde niçin size günahlarınız yüzünden azap ediyor?" Hayır, siz de O'nun yarattıklarından birer insansınız. Dilediğini affeder O, dilediğine azap eder. Hem göklerin, hem yerin hem de bunlar arasındakilerin mülk ve yönetimi Allah'ındır. Dönüş de O'nadır.
Bakara 111 Dediler ki: 'Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez.' Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: 'Eğer doğru sözlüyseniz, kesin kanıtınızı getirin.
112: İş onların sandığı gibi değil! Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah'a teslim ederse, Rabbi katında ödülü vardır onun. Korku yoktur böyleleri için; tasalanmayacaklardır onlar.
113: Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil'i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler. Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler. Kitabı bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler. Allah, ihtilâfa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir.
Şimdi de yukarıdaki ayetleri düşünelim. Dikkat ederseniz bizim bugün onlar için söylediklerimizi, Yahudi ve Hıristiyanlar hem bize, hem de birbirlerine söylemişler. Yahudi ve Hıristiyan olmayanın cennete giremeyeceğini söylediklerinde, Rabbin onlara cevabı gerçekten dikkat çekici.
.( Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: 'Eğer doğru sözlüyseniz, kesin kanıtınızı getirin.)
(İş onların sandığı gibi değil! Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah'a teslim ederse, Rabbi katında ödülü vardır onun. Korku yoktur böyleleri için; tasalanmayacaklardır onlar.)
Aynı soruyu gerçekten bizler, kendimize sormalıyız diye düşünüyorum. Müslüman olmayanlar cennete asla giremez diyenlere, sanırım Rabbimiz aynı cevabı verecektir. Rahmanın katındaki büyük ödülün kararını, şartlarını bizler koyarak, Allah ın işine karıştığımızın, farkına varmamız gerekmez mi sizce?
112. ayette bahsettiğimiz, Allah ın önem verdiği güzel davranışlarla, hayırda ve barışta yarışarak, yüzünü Allah a teslim edenlerin, Rabbin katında ödülleneceğini ve bunların tasalanmamasını söylüyor bizlere. Bizler tüm bu apaçık Allah ın ayetlerini görmemize rağmen, ne yazık ki beşerin sözlerine inanarak, bakın daha önce düşülen hatanın tıpa tıp aynısını, nasıl tekrar ediyoruz ve hala bunun farkında bile değiliz.
(Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil'i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler.
Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler. Kitabı bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler.)
Yukarıdaki sözleri birbirine söyleyen Yahudiler ve Hıristiyanlar, karşısındaki inancı suçlayarak, her ikisi de birbirlerinin doğru yolda olmadıklarını söylüyorlar ve kendilerini temize çıkarıyorlar. Hâlbuki ellerindeki kitapları okusaydılar, Rabbin apaçık söylediklerini göreceklerinden bahsediyor.
Demek ki bugün Kur'an da yazılanlar, o günde benzerleri ellerindeki kitapta yazılı olduğu halde, görmezden geliniyormuş, tıpkı bugün bizlerin yaptığı gibi. İşte aklını kullanmayan, Kur'an ı rehber almak yerine, beşerin kitaplarını, rivayetlerini rehber alıp, nefsinin esiri olmak bu olsa gerek. Allah affetsin.
Kitabı bilmeyen, ondan habersiz olanlarda, onların söyledikleri gibi konuşuyorlar, sözlerine lütfen dikkat edelim. Allah kitabı okuyan ve ondan haberdar olup hurafelere inananlar ile hiç bilgisi olmayan, habersiz ya da dinden uzak insanlar gibi boşa konuştuklarını söylüyor. Bu sözleri günümüzle karşılaştırmak, çok doğru olacaktır. Allah ayetin sonunda tıpkı cahil insanlar gibi konuşan, hurafelere iman edenler hakkında bakın ne diyordu?
(Allah, ihtilâfa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir.)
İşte bizlerde bugün aynı hatanın içinde, Rabbin kelamından habersiz, okumuş cahillere benzer durumdayız. Birbirimizi itham etmekte, sanki cennetin ve cehennemin biletini kesmekle görevli vezne görevlisiymiş edasında, kendimizi temize çıkararak, konuşmaya devam ediyoruz.
Yüce Rabbimiz, bakın biz tüm Ehl-i Kitap toplumuna, nasıl bir mesaj vererek, nasıl bir yöntem izlememizi öneriyor. Yazacağım ayetleri lütfen çok iyi düşünelim.
Bakara 135: "Yahudi yahut Hıristiyan olun ki doğruya kılavuzlanasınız." dediler. De ki: "Hayır, öyle değil. Şirk ve yozlaşmadan uzak bir biçimde, İbrahim milletinden olalım. O, şirke bulaşanlardan değildi.
Ankebut 46: İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: 'Bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz.
Bakara 135. ayette, Yahudi ve Hıristiyanların çağrısına, Allah bakın nasıl hükmünü veriyor? Benim isteğim, şirk batağına batmadan, hurafelerden uzak, İbrahim in dinine tabi olun, çünkü o şirke bulaşan, hurafelere sapan birisi değildi diyor. Acaba bizler şirk batağına batmadan, imanımızı Allah ın istediği gibi yaşayan kullarından olabildik mi?
Ankebut 46. ayet de ise, Allah ın önerisini çok doğru anlamalı ve kendi kendimizi temize çıkarmadan, doğru bir yolla mücadele etmeliyiz. Bu yolunda tarifini yapıyor Yaradan. Birbirinize dini, İslam ı ve Rabbin yolunu anlatırken en güzel yöntemle mücadele ediniz diyor. Bakın Allah bizlere, karşımızdaki ehlikitaba nasıl yaklaşacağımızın yöntemini çok net ve apaçık nasıl söylüyor?
(Bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz.)
Bu ayetleri ve günümüzde yaşanan olumsuzlukları düşünün lütfen. Sanırım Allah ın önerdiği yoldan bizler, çok uzak olduğumuz, ne kadar açık anlaşılıyor.
İslam ı ve Kur'anı tüm âleme tanıtmak ve anlatmak istiyorsak, önce Kur'an ın emrettiklerini bizler doğru öğrenip, uygulamalıyız ki, örnek olalım. İslam ı anlatacağımız, tebliğ edeceğimiz insanlar ile aramıza duvarlar örmeden, onlara yaklaşmalıyız. Böyle yaparsak ancak onları, Kur'an ile buluşturabiliriz.
Allah Kur'an da bizlere çok önemli bir işaret verir. Dininizi ve inancınızı yaşarken, asla kendinizi temize çıkarıp, karşınızdaki insanları suçlamayınız der bizlere. Çünkü kimin gerçek iman ettiğini, yalnız ben bilirim der.
Yukarıda ki ayetler üzerinde lütfen dikkatlice düşünelim ve şunu sakın unutmayalım. Ben Müslüman oldum demekle, Allah ın istediği kul asla olamayacağımızı ve bunu söylemekle cennete gideceğimizi lütfen söylemeyelim. Allah ın sevgili kulu olmak, çabayla, özveriyle, hakka batıl karıştırmamakla olur, bunu da unutmayalım.
Bizlere düşen kendimizi temize çıkarmak yerine, nasıl tertemiz insan olunur, onun yolunu öğrenelim. İyi ameller işleyip, hayırda ve barışta yarışalım. Allah ın halis ve katıksız dinini yaşayarak çevremize örnek olup, gerçek İslam ın yaşam örneğini, diğer ehli kitap mensuplarına gösterelim ki, onlar da Kur'an ı merak etsinler, etkilensinler ve Kur'an a tabi olsunlar.
İslam dini üzerinde oynanan oyunları ancak, gerçek Kur'an ehli olan Müslümanlar bozabilir. Bizlere düşen, kanmadan- kandırmadan, korkmadan -korkutmadan Rabbin rehberini anlatmaya çalışmak olmalıdır. Bunu yapabilmek için, önce bizler İslam ı doğru anlamalıyız ki, doğru anlatabilelim.
Allah Kur'an da bizlere, İbrahim peygamberden bu yana gönderdiğim dinlerin özünde bir olduğunu söyler. En inkişaf etmiş, en gelişmiş ve bundan sonra başka peygamber ve kitap gönderilmeyeceği için korunmuş kitabın da, Kur'an olduğunu bildirir bizlere.
Allah gönderdiği kitapları, kullarının doğruya, güzele ulaşması, mutlu olması adına göndermiştir. Hz. İbrahim den Hz. İsa ya kadar gelen kitaplar, geçmiş toplumlarının, çağın gerektirdiği ölçüde gerçek rehberleri olmuş, yoldan sapmış nesli doğruya iletmek adına gönderilmiştir. Allah ın gönderdiği kitaplar arasında bazı değişiklikler olmuş, toplum yaşadıkları devrin-zamanın koşullarında, doğruya yönlendirilmiştir.
Neden tüm insanlık Kur'an ı rehber almalıdır? Çünkü Kur'an Allah ın gönderdiği, en son ve en gelişmiş ilimle donatılmış bir rehberdir. Geçmişte gelen kitaplarda, kendi çağının elbette en gelişmiş rehberleri idi.
Şöyle düşünelim. Bir konuda yüz, yüz elli yıl önce yazılmış bir beşeri ilmi kitap, nasıl kendi çağın ilmiyle, bilgi ve gerçekleri ile yazılıp, okunup toplumun anlayacağı şekilde yazılıp istifade edildiyse, yüz yıl sonra aynı konuda yazılan bir beşeri kitabında, kendi çağının gerçekleri, ilmi verileri ışığında yazılacağı ve o günün toplumuna gerektiği ölçüde fayda sağlayacağı açıktır.
Hiç kimse geçmişte yazılan ilmi bir kitabı almaz, en yenisini en inkişaf etmiş, günümüz şartlarında hazırlanmış, yazılmış olanı alır. Çünkü en yararlı ve faydalı bilgi, en gelişmiş ilmin yazıldığı bu kitaptadır da ondan.
Kur'an Allah ın bizlere sunduğu, ilmin ışığında günümüz şartlarına göre, en son gönderdiği rehberi olduğuna göre, bizler Müslüman olmayan Ehl-i kitaba, bu gerçeği doğru anlatabilmek için, önce bizler doğru anlamalıyız. Hakka batıl karıştırmadan, bizler eğer doğru anlayamadıysak, aramızda bölünüp parçalandıysak, Allah ın nurundan bizler gereği gibi istifade edemiyorsak, nasıl olurda başkalarına Allah ın gerçeklerini anlatabiliriz.
Yabancı TV kanallarını şöyle bir dolaşın. Birçok Hıristiyan inancını anlatan kanallar görürsünüz. Hem Türkçe, hem de Arapça. Peki, nerede bizim Diyanetimiz? Neden hem Türkçe, hem de diğer dillerden, İslam ı anlatmıyor?
Anlatamaz, böyle bir yayında yapamaz. Çünkü bizler kendi içimizde daha, Kur'an ı doğru anlayıp, doğru yaşayamıyoruz ki. Hıristiyanlık propagandası yapan, kanallarını seyredenler bilir. Bizlerin Kur'an a uymayan rivayet hadislere inancımızı, çok iyi kullanıyorlar. Ne diyorlar biliyor musunuz? Kur'an da çelişki vardır. İşte bu düşünceyi yaratan bizlerin inandığı yanlış hurafe, rivayet inançlarımız. Çünkü Allah Kur'an da açıkça bir hüküm veriyor, ama inandığımız rivayet hadisler, Kur'an ın tam tersini söylüyor. Bizler kendi içimizde, bu gerçeği önce görmeliyiz.
İslam toplumunda, aynı peygambere, aynı kitaba iman eden, farklı mezheplerin bile, birbirine tahammülü yoksa kendi içinde, nasıl olurda diğer Ehl-i kitabı, Kur'an a davet ederiz. Yaşadığımız bölünmüşlüğümüzle, düşmanlıklarımızla mı örnek olacağız diğer toplumlara.
İçinde yaşadığımız zaman, gerçeklerin, hakkın üstünün örtülmüş, gizlenmiş ve batılın güçlü olduğu bir devirdir. Daha açıkçası Peygamberimizin mahşer günü söyleyeceği, benim ümmetim Kur'an ı devre dışı bıraktılar, sözünün gerçekleştiği bir çağda yaşıyoruz.
Tüm insanlık âlemi, Allah ın imtihanından geçiyor, önce bu gerçeği unutmayalım. Daha sonrada unutmamamız gereken, imtihanımızda yaşadığımız gerçeklerin ne kadarının, Allah ın istekleri doğrultusunda olduğu gerçeğidir. Kim Allah ın çizgisine en yakın, imtihanını yaşıyorsa, kurtuluşa erecekte onlar olacaktır.
Allah ın bizlere müjdelediği cennetinde, en üst makamda olmak, burada sonsuzluğunu yaşamak isteyen, zamanın ve çağımızın ilmi, rehberi Kur'an dan nasibini bolca almalıdır.
Bu bir yarıştır, yarışında kuralını Rabbimiz koymuştur. Bizler kendi nefsimizin etkisinde, kendimizce kurallar koymaya çalışmayalım. Son noktayı koyacak, hakkımızdaki kesin kararı verecek, bizleri değerlendirecek, bizleri yaratan Yüce Rabbimizdir, bunu da unutmayalım.
Gelin dostlar, Kur'an ın çevresinde toplanalım. Üzgünüm ama gemi yara almış su alıyor, yarada çokkkk ama çok derin. Tamir edilecek gibi de görülmüyor. Gelin can yeleklerimizi hazırlayalım.
Kurtuluşa erenlerden olmak istiyorsak eğer, Bakara suresi 5. ayetinde Allah ın söylediği gibi, Rabbimizden gelen hidayet, yani Kur'an üzerinde olalım.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK