Günümüz İslam anlayışında, hadislerin önemi çok büyüktür. Hatta önemini daha iyi anlatabilmek için, bir Diyanet görevlisinin Cuma hutbesinde, hadisler konusunda söylediklerini sizlere nakletmek istiyorum.
"Hadisler tıpkı Kur'an ayetleri gibidir, nasıl bir ayeti kabul etmediğimizde, gerçek iman etmiş olmuyorsak, peygamberimizin hadislerinden birisini dahi, ben bunu kabul etmiyorum dersek, gerçek iman etmemiş sayılırız."
Bu sözleri söyleyen herhangi cemaatin ya da tarikatın elamanı değil, Diyanetin kontrolünde bir vaiz.
Hadis nakli ya da yazımı, peygamberimiz zamanında yasaklanmıştır. Daha sonra peygamberimiz izin vermiştir diyenler, lütfen dört halife devrinde hadis nakli ve yazımı konusunda nasıl yasaklar getirilerek, mücadele edildiğini iyi araştırmalıdırlar. Peygamberimizin döneminde yazılmış ve günümüze kadar gelmiş, hiçbir hadis kitabı yoktur. Eğer yazdırmış olsaydı ve Allah koruması altında olsaydı, tıpkı Kur'an gibi bizlere günümüze ulaşmaz mıydı?
Hatta dört halife devrinden günümüze toplanıp, kitap halinde ulaşmış da hiçbir hadis kitabı yoktur. Hadislerin toplanmaya başlanması, dinin mezheplere bölünmesi ile başlamıştır. Yani peygamberimizin ölümünden yüzlerce yıl sonra. Lütfen bu gerçeği göz ardı etmeyelim.
İslam ı Kur'an merkezli yaşamayan, hadis rivayetleri ile inançlarını şekillendirenler, Kur'an ın asla onay vermediği, hadislerinde Allah koruması altında olduğunu söylemekte bir kusur görmemişlerdir. Hâlbuki Allah yalnız Kur'an ı koruması altına aldığını, bizlerin Kur'an ın ipine sarılarak, Kur'an ın sınırlarını aşmamamız için, emin olmadığınız bilgilerin ardına düşmeyin, bunun hesabını sorarım diyerek bizleri uyarmıştır.
Oysa bizler, Kur'an ile aramıza girenlerin sayesinde, Allah ın apaçık hüküm verdikleri ayetleri görmezden gelerek, beşerin rivayetlerine hiç düşünmeden, Kur'an süzgecinden geçirmeden onlara sarılarak, emin olmadığımız bir yolun yolcusu olmuşuz.
Hadislerin günümüze gelişi konusunda, aşağıda vereceğim örnek, eğer sizleri hala hiç tedirgin etmeyip korkutmadıysa, bu söylediklerimi lütfen dikkate almayınız.
Günümüzde bazı kesimler, Buhari nin bir hadisini inkâr eden, dinden çıkmıştır diyecek kadar ileri gideler. Acaba bunu söyleyenlerin, Buhari nin hadis toplarken, izlediği yöntemi konusunda bilgisi var mı?
Bakın Buhari 600 000 hadisin içinden, nasıl bir yöntemle seçmeler yapmış, diğerlerini hurafe diye ayıklayıp ve bu hadislerin içinden de, 9082 sini kabul edip, kitabına nasıl dâhil etmiş.
"Herhangi bir hadisi Sahih'e dâhil etmezden önce yıkanıp iki rekât namaz kılarak, Allah'a istihârede Bulunup manevi bir işaret aramış, ondan sonra hadisin sıhhatine hükmetmiştir"Bu şekilde sıhhati nazarımda sübût bulmayan hiçbir hadisi Sahih'e almadım"der. ".(K.S. Sayfa 197)
Değerli din kardeşlerim, bugün belirli bir kesimin hiç şüphe duymadan kabul ettiği ve dinin temelini oluşturdukları hadis rivayetleri, bizlere bu yöntemle ulaşmış. Ne dersiniz, bu bilgiler bu yöntemle bizlere ulaşmışsa, bizlerin tavrı nasıl olmalıdır sizce?
Ne yazık ki bu bilgiyi, günümüz cemaat ve tarikat eksenli İslam ı yaşayan kardeşlerimiz hiç konuşmazlar, söz etmezler. Belki de bu bilgilerden haberleri dahi yoktur. Haberleri olanlarında, gönülleri çok fazla rahat değil bu yöntemden. Ama bununda üstü örtülerek, toplumdan saklamayı seçiyorlar, çünkü o acımasız nefis ağır basıyor.
Peygamberimizin ölümünden sonra, gizli saklı hadis toplama çabasına girenler, yaklaşık 500 civarında hadis topladıkları rivayet edilir. Çünkü dört halife devrinde de hadis yazımı, nakli yasaktı. Daha sonraki dönemlerde, hadis sayılarının yüzlerce kat oluşu bile, bu yolun nasıl büyük bir dikkatle incelenmesi gerektiğini gösteriyor.
Buhari 600 000 hadis içinden, 9082 i seçmiş. Ya bugün ne kadar biliyor musunuz hadis sayısı? Milyonları aşmış, tam sayısını bilen bile yok. Maşallah o kadar bereketli ki (!) günden güne artıyor.
Acaba bu kadar hadis nereden çıktı diye, soran bile yok. Dört halife devrinden sonra, Rabbin sakın dinde bölünmeyiniz, emrini duymazdan gelerek, İslam ın bölünmesi sonucunda, hadis toplama yarışına girmişlerdir. Mezhepleri ve topladıkları hadisleri araştırınız lütfen, bir mezhepte yasak olan diğerinde değildir. Hepside bahsettikleri konuyu, peygamberimize dayandırırlar. Acaba peygamberimiz aynı konuda, birbirinin tam tersi hükümler, bilgiler verir mi?
Hadisler konusunda öyle bir liste vardır ki, o listeyi gören ve biraz düşünen hadis naklinin nasıl tuzaklarla dolu olduğunu anlar ve gereken önlemi Kur'an ile alır. Kur'an ın onay vermediği hiçbir bilgiyi almaz. İmtihanımızın en zor kısmı da, bu konu olsa gerek. Allah yardımcımız olsun.
İstihare konusu, o kadar ilginç hallere dönüşmüştür ki günümüzde, araştırdığımızda korkmamak, ürkmemek elde değil.
Kendisini peygamber zanneden, ona tabi olanlarında, bu şahsın gerçek peygamber olduğunu anlamamız için önerdikleri acı gerçek, içinde bulunduğumuz İslam anlayışını bizlere çok iyi anlatıyor.
Bu kişiler, bizler abdest alıp, namaz kıldıktan sonra, istihareye yattığımızda, bahsedilen kişinin gerçek peygamber olduğunu görebileceğimizi söylüyorlar. İnternetten araştırınız, bu gerçeği göreceksiniz. Bakın bu yanlış yöntem, bizleri nerelere kadar götürebiliyor. Bu yol acaba bizi nereye götürür dersiniz? Şeytanın tam kucağına değil mi dostlar?
Kur'an da verilen kıssaları masal zannedenler, Kur'an merkezli inancını yaşamayanlar, elbette rüyalarla aldatılacaktır. Rüya tabiri öyle herkesin anlayacağı, bileceği bir şey değildir. Kur'an da Rabbin verdiği Yusuf peygamberimizin kıssasından hisse çıkaramayanlar, Allah ın elçisine verdiği o eşsiz rüya tabiri gücünü, bizler küçük aklımızla, eğitemediğimiz nefsimizle, edindiğimiz velilere ya da kendimize bile layık görmenin yanlışlığını yapıyoruz. Bu Allah ın peygamberlere has verdiği, çok özel bir yetkidir güçtür. Bunlardan elbette haberi olmayanları aldatmak, çok daha kolay olacaktır.
Bu konuda anlatılan rivayetlerde çok ilginçtir. Bakın rüyada gördüklerimiz, nelere delaletmiş.
(Rüyada beyaz veya yeşil görürse o işte hayır vardır, siyah veya kırmızı görürse hayır yoktur. Ondan sakınmak daha iyidir.)
Bu konuda o kadar çok detaylar var ki, burada onlardan bahsedip kafanızı karıştırmak istemiyorum. Tüm anlatılanları peygamberimize mal etmek, yaptığımız en büyük yanlıştır. Bu tür bilgilerin kaynağını, sormaya bile gerek duymadan inanıyoruz.
Kur'an ın bu konudaki önerilerine gelince. Elbette yapmak istediğimiz bir iş, ya da arzu ettiğimiz olayların isteğimiz doğrultuda olması için, işi bilen bir kişi ile istişarede bulunabilir, ondan bilgiler alabiliriz. Bunda hiçbir sakınca yok, hatta böyle olması da gerekir. Bu yolu Allah önerip, ehil kişilere danışılmasını ister.
Bir başka Kur'an ın önerdiği yol da, olmasını istediğimiz bir iş için, gereken çabayı bizzat bizler gösterdikten sonra, Allah a dua ederiz, işimizin isteklerimizin olması adına. Bunu namaz kılarak ta yaparız. Rabbimiz ne diyordu ayetinde, namazla benden yardım dileyiniz. Bakın Allah ın ayetleri nasıl tahrif ediliyor ve beşerin arzu ve istekleri doğrultusunda, nasıl yanlışa yönlendiriliyoruz. Hâlbuki bunun yolunu Rabbimiz çok güzel anlatmış ve açıklamış Kur'an da. Ama Kur'an devre dışı kalınca, yerini elbette hurafe ve batıl alacaktır.
İstihare konusu günümüzde rant kapısı da olmuştur. Bilmem kim efendi, ya da şeyhime bu isteğimizi sunarak, tabi gereken bağışı yaparak, onun istihareye bizim için yatmasını sağlayıp, isteklerimizin olup olmayacağı da öğrenilmeye çalışılmaktadır günümüzde (!) Allah yardımcımız olsun.
Peygamberimiz eğer bu konuda bir şey söylemişse, elbette Kur'an ın emrettiği şekliyle anlatmıştır. Bunun dışında bir şey söylemesi asla beklenemez. Bekleyenler Allah ın yolundan sapacağını unutmamalıdırlar.
Allah sizleri Kur'an dan sorumlu tutuyorum, yani Kur'an dan hesaba çekeceğim diyorsa açık ve net, sizce Kur'an ın bahsetmediği, onay vermediği bir bilgiden de sorumlu tutarak hesaba çeker mi?
Hadis konusu günümüze nasıl ve hangi yol, yöntemle ulaştığını gördünüz. Sanırım bu konuda çok dikkatli olmamız gerektiğini fark etmişsinizdir. Din ve iman şaka götürmez bunu unutmayalım. Hepimiz imtihandayız, imtihan olduğumuz kitap Kur'an ise, her bilgiyi, her konuyu mutlaka Kur'an a danışalım.
Eğer Kur'an onay veriyorsa, alalım faydalanalım. Yok, eğer Kur'an süzgecinden geçmiyorsa, ondan sakınalım uzaklaşalım. Tabi hesabın görüleceği o çetin gün, yüzlerimizin gülmesini, amellerimizin boşa gitmemesini istiyorsak, hakka batıl asla karıştırmamalıyız.
Dilerim Allah dan, FURKAN ın kıymetini bilen, eğri ile doğruyu ayırmak için ona müracaat eden, Rabbin halis kullarından oluruz.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK