Bizler günümüzde iman adına öyle yanlışlar yapıyoruz ki, yaptığımız hataların farkında bile değiliz. Yaptığımız yanlışın başında dinimizi yaşarken Kur'an ve akıl ölçüsünü zerre kadar kullanmadan, başkalarının verdiği bilgiler ve düşünceler doğrultusunda iman ediyoruz. İşte bu yanlışımız bizleri yavaş yavaş, şeytanın kucağına yaklaştırmaktadır.
Sizlere günümüz de yaptığımız yanlışlara, dinimizi yaşamak adına yaptığımız hatalarımıza bir örnek vermek istiyorum. Bir kardeşimiz okuduğu bir yazıma yazdığı bir cevabından alıntı yaparak, onun İslam a bakış açısını, yol ve yöntemlerini, İslam ı nasıl anladığını ve hayatına geçirmeye çalıştığını, kendisine verdiğim cevabı naklederek, sizlere sunmak istiyorum. Yorum sizlerin.
Önce arkadaşımızın cevabından, çok önemsediğim sözlerini yazalım. Bundan sonraki söylediklerim, cevap verdiğim arkadaşımıza hitaben olacaktır.
(Hadis ulemasının ittifak ettiği hadisleri kabul etmek, aklın gereğidir. Mezheplerin de ittifak ettiği konular bence bağlayıcıdır. Mesela recim konusu, dört mezhebin ittifakıyla vardır. Dört dev âlim görüş birliği etmiş.)
Sözlerinizin son kısmından başlayalım. Recm, yani fuhuş yapanı taşlayarak öldürme konusu, kesinlikle Hanefi mezhebinin onay verdiği bir inanç değildir, araya sokulan yanlış düşüncelerdir, bazı tarikat ve cemaat mensuplarının inançlarıdır, söylemleridir. Diyanet İşleri Başkanlığına isterseniz sorun, bu inanca Kur'an ın onay vermediğini söyleyecektir. Tam tersine Kur'an, fuhuş yapan erkek ya da kadın ayrım yapmadan, ikisinin de, herkesin gözleri önünde kırbaçlanması cezasını getirmiştir. Eğer recm cezasına inanırsak, Kur'an da ki bu konuda verilen, Rabbin emirlerine, ayetlerinin tersine hareket etmiş olduğumuz gibi, bahse konu ayetleri de inkâr etmiş oluruz. Bunu da sakın unutmayalım.
Kur'an insanın öldürülme konusunu çok özel konumlarda izin verir. Örneğin size öldürmek, yok etmek için saldıran din düşmanlarının karşısında, onlara sakın acımayın öldürün der. Fakat dikkat edin siz saldırın demiyor, onlar size saldırdığında, kendinizi savunmak adına onlara gereken cezayı verin der bizlere.
Yoksa size savaş açmamışlarsa, barış istiyorlarsa barışlarına cevap verin der. Yine çok önemli bir yerde ölüme izin verir, ama bunu söyledikten sonra yaptığı açıklamada çok önemlidir. Örneğin haksız yere insan öldürenin de cezası kısas yoluyla ölümdür. Fakat Allah kim onun canını bağışlarsa, ona kat kat sevap yazacağını söyler. Tabi burada canının bağışlanması onu hapisten kurtarır anlamında düşünmemek gerekir. Buradan da anlaşılıyor ki, ölüm o kadar kolay bir karar değildir. Hele canice taşlayarak öldürmek, asla Allahın emri hiç değildir.
Örneğin kölelerden bahsederken Kur'an ın tüm hükümlerini içine alan birçok özel ve düşündürücü bir hüküm verir. Kölelerin işleyeceği suçun cezası, hür insana verilen cezanın yarısı kadar verilir der. Dikkat edin bu genel bir hükümdür. Diyelim köle bir fuhuş yaptı, hür insanın fuhuşta cezası recm olsa idi, köle için bunun yarısı nasıl verilecekti? Bakın iyice düşündüğümüzde nasıl her şey ortaya çıkıyor şükürler olsun.
Fuhuş konusuna gelince. Recm yani taşlanarak öldürme, Kur'anın insani ölçülerine, bizlere verdiği adalet anlayışına, şefkatle Rabbin yaklaşımına asla uymaz. Peki, recm olayı geçmiş tarihten nereden geliyor olabilir? İşte burası çok önemli. Yahudiler ne yazık ki içimize dinlerini öyle bir sokmuşlar ki, tıpkı bugün Dünyanın başına bela oldukları gibi, dinimizin de başına yüzlerce yıldır, baş belası olmuşlardır. Ama bunun farkında bile değiliz. Bakın günümüzdeki Tevrat ne diyor.
Yasanın tekrarı 22:
21 -Kızı baba evinin kapısına çıkaracaklar. Kent halkı taşlayarak kızı öldürecek. Babasının evindeyken fuhuş yapmakla İsrail'de iğrençlik yapmıştır. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız.
Dinlerine çok bağlı Yahudilerin, siz bu Tevrat'taki hükmünü uyguladıklarını, duydunuz yahut gördünüz mü? Uygulamazlar çünkü doğruluğuna inanmıyorlar ki. Peki, İslam âlemi içinde bir kesim toplum, nasıl inanıyor Kur'an da asla böyle bir hüküm olmadığı halde? Bunun açıklamasını ne yazık ki akılla ve mantıkla yapmak pek mümkün değil. Eğer rehber Kur'an olurda, onun çizdiği yoldan asla sapmaz isek, bu tür yollara meyletmemizde mümkün olmayacaktır.
Şimdide bir an düşünelim. İslam âleminin bir bölümünde recm cezasına inanan ve uygulayanları hatırlayalım. Acaba kadından başka fuhuş suçundan bir erkeğin recm edildiğini, taşlanarak öldürüldüğünü gördünüz ya da duydunuz mu? Doğrusu ben görmedim, duymadım. Yakın zamanlarda bazı ülkelerde bir kadının recm cezasına çarptırıldığı söyleniyor. Fakat onunla fuhuş yapan erkekten hiç haber yok. Bu kadın kendi başına yapmadı ya bu fuhuş u? Peki erkek nerede? İşte Kur'an ile iman etmeyenlerin, varacağı adaletsiz sonuç.
Şimdide bana verdiğiniz cevabın diğer kısmına bakalım ne yazmışsınız?
Hadis ulemasının ittifak ettiği hadisleri kabul etmek, aklın gereğidir. Mezheplerin de ittifak ettiği konular bence bağlayıcıdır.
Hadis ulemasının kabul ettiği hadislerin kabul edilmesi, aklın ve mantığın gereği dersek, ucu açık dibi görünmeyen bir kuyuya atlamış oluruz. Hiçbir insan, hiçbir beşer hatasız olamaz. Nakil yoluyla, rivayetler kanalıyla yüzlerce yıl öncesinden gelen bilgilerin hepsinin doğru olacağını kabul etmek, önce akla ve mantığa, daha sonrada Kur'an ın tüm ayetlerine aykırıdır.
Hatırlayınız peygamberimizin veda hutbesi yaklaşık yüz bin kişinin huzurunda yapıldığı söylenir. Bu kadar kalabalıkta yapılan konuşmanın sözleri dahi günümüze, yedi değişik şekilde gelmiştir. Ya iki kişinin duyduğu sözler nasıl intikal etmiş olabilir günümüze, onu düşünmek bile istemiyorum. Bu konuda karar ve yorum kişinin kendisine kalmıştır. Her insan kendisinden sorumludur.
Elbette geçmişten gelen çok doğru bilgiler vardır, bunlardan günümüzde yararlanıyoruz çok da doğru yapıyoruz. Ama tüm bilgilerin gerçekten bahsedilen âlim kişilere ait olduğunu, onların sözleri olduğunu bilemeyiz. Bunlara fitne ve fesat sokanların ilavelerinin olması da çok doğaldır. Bunu da Yahudiler çok güzel başarmışlardır. Ayrıca bizler İslam ı geçmişte yaşamış zaman dilimi içinde, onların gelenekleri ve yaşam şekilleri ile hayatlarına geçirdiği şekliyle anlamaya çalışırsak, yanılgıya düşeriz. O devirde birisi uçaktan, uzaya gitmekten, televizyondan bahsetseydi, sanırım onu asarlardı. Kur'anı yaşadığın çağın gereklerine göre anlamak, bizleri doğruya götürecektir, elbette geçmişten faydalanıp dersler alarak.
İmamı Azam büyük bir âlimdir, onun felsefi düşüncelerini eğer anlayabilirsek, sanırım her şeyi çözeriz. Bakın birkaç sözünü hatırlatmak istiyorum. Çünkü onun bu sözleri her nedense hiç konuşulmaz.
(Talebesi Züfer'den nakledilen şu rivayet de onun sabit fikirli olmadığını ortaya koyması ve istişareye verdiği önem bakımından dikkat çekicidir. Züfer şöyle der: "Ebu Hanife'nin derslerine devam ederdik, Ebu Yusuf ve Muhammed ibnu Hasan da bizimle birlikte okurlardı. Biz Ebu Hanife'nin görüşlerini yazardık. Bir gün Ebu Hanife, Ebu Yusuf'a hitaben: "Ey Yakup vay haline! Benden her işittiğini yazma. Ben bugün böyle düşünüyorum. Yarın onu bırakabilirim. Yarınki görüşümü ertesi gün terk edebilirim" dedi." (İbnu Muin, Tarih, II. Cilt, sh. 607; Bağdadi, Tarih, XIII. Cilt, sh. 402)
(Yine onun: "Bu bizim söyleyebildiğimiz en güzel sözdür. Kim bizim sözümüzden daha doğru bir söz getirirse, o hakikate bizimkinden daha yakındır" dediği; "Senin bu verdiğin fetvalar doğruluğunda hiç şüphe olmayan hakikatler midir?" diye sorulunca da: "Bilmiyorum belki de yanlışlığında hiç şüphe olmayan yanlıştır" şeklinde karşılık verdiği nakledilmektedir. (Bağdadi, Tarih, XIII: Cilt, sh. 352)
(Onun talebelerine verdiği öğütlerde, ilimde hür düşünce ve araştırmanın yollarının tutulması, cahil ve mutaassıplardan uzak durulması gibi önemli kayıtlar vardır: "Halka yaklaş, fâsıklardan uzaklaş. İnsanlığında kusur etme, kimseyi küçük görme. Bir meselede görüşünü sorana bilinen görüşü tekrarla ve sonra o meselede şu veya bu şekilde başka görüşler de bulunduğunu zikret.)
Bizler İmamı Azam ı hiç tanımıyoruz. Onun adına başkaları tarafından dine sokulan, Yahudi fitneleri ile belki de daha çok onu yanlış tanıyoruz. Onun içindir ki çok dikkatli olmalıyız. Yine şu cümlenize de cevap vermek isterim.
(Mezheplerin de ittifak ettiği konular bence bağlayıcıdır.)
Bizleri bağlayan yalnız ve yalnız Rabbin KİTABI KUR'ANDIR. Bunu asla unutmayalım. Çünkü peygamberimizi de bağlayan yalnız KUR'AN DI. Neden biliyor musunuz? Bakın Rabbim eğer aşağıdaki ayetleri bizlere indirmiş ise, acaba HÂŞÂ sözünden cayıp, Kur'an da olmayan bir hükümden hesap sorar mı?
Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
Ahkaf 9: De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahye dilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim.
Ahzap 2: Rabbinden sana vahyedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır.
Araf suresi 3; Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.
Değerli kardeşim, Yüce Rabbim elçisine bunları kullarıma söyle dedikten sonra, Kur'an dışından acaba sizin söylediğiniz gibi başka bilgilerden, hükümlerden de sorumlu tutar mı? Başka bilgiler bizler için Kur'an gibi BAĞLAYICI OLUR MU? Eğer bunu yaparsak, Kur'an ile beşer sözünü aynı kefeye koymuş oluruz ki, BU ŞİRKTİR.
Tüm bu söylediklerimi lütfen nefsinizde değerlendiriniz, ama Rabbin sözlerini de hiç unutmadan. Akıllı Müslüman her doğru bilginin peşinden koşandır. Akıllı Müslüman doğruyu eğriden ayırandır. Akıllı Müslüman aldanmaz, çünkü elinde aldanmamak için kontrol edecek, mihenk taşı FURKAN vardır.
Gerçek Müslüman doğru ve güzel bilginin içine hurafe ve yanlış bilgiyi almamak için çaba gösteren insandır. Daha açıkçası GERÇEK MÜSLÜMAN, AKLINI KUR'AN İLE BİRLEŞTİREN İNSANDIR.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK